Türkiye’nin “gerçek gündemi”yle ilgili yazılarımızda bu hafta ekonomik duruma bir göz atarak, “ekonomi ne oldu?”ya bir bakmak istiyoruz.
Ekonomist değiliz, ancak içinde yaşadığımız ortamda ekonominin gidişatındaki göstergelere bakarak da hâl-ü pür melalimizi anlayabiliriz.
* * *
Vatandaş gözüyle ekonomiye baktığımızda şu göstergeleri sıralayabiliriz:
Türk-İş’in yaptığı hesaplamaya göre, Ekim ayı mutfak enflasyonu aylık yüzde 6,07 arttı. Dört kişilik ailenin açlık sınırı yaklaşık 697 YTL, yoksulluk sınırı 2 bin 271 YTL’ye yükseldi. Memur-Sen’in araştırmasına göre ise, Ankara ilinde 4 kişilik bir ailenin tüketmesi zorunlu olan gıdalar için harcaması gereken tutar 640.80 YTL, 4 kişilik bir ailenin asgari şartlarda geçinebilmesi için harcaması gereken tutar ise bin 712 YTL olarak belirlenmiş.
Şu anda ortalama bir memurun maaşı 800-850 YTL, asgarî ücretin 585 YTL. Büyükşehirlerde en ücra köşelerde bile kiralar 400 YTL’nin altında değil. Belediye otobüslerinin bilet fiyatı 1.3 YTL, ekmek 300-400 YKRŞ… Bunun yanına pazar ve market alışverişi koyarsanız bu alınan ücretlerinin yetmeyeceği ortaya çıkıyor. Hazine ve TEDAŞ’ın aldığı karara göre ise, artık sokak lambalarının elektrik masrafını da vatandaş ödeyecek!
2008 yılında memurlara 2+2’lik bir zam ile birlikte enflasyon farkları verilecek. Bu zam sıkıntıları hafifletmekten çok uzak. Memur sendikaları da buna dikkat çekti, ama dinleyen olmadı.
Merkez Bankası verilerine göre, vatandaşların bankalar, katılım bankaları ve finansman şirketlerinden kullandıkları tüketici kredileri ile kredi kartı harcamalarından oluşan toplam hane halkı borç yükü 91 milyar 670 milyon YTL’ye ulaşmış ve bu borç yükü, yılbaşından bu yana yüzde 28.1 oranında 20 milyar 104.7 milyon YTL artış göstermiş.
2007 yılında yüzde 6-7; 2008 yılında ise yüzde 4 olacağı tahmin edilen enflasyona rağmen, devlet yüzde 17 gibi çok yüksek bir oranla yüksek reel faizini ödeyerek borçlanıyor. Kamu-Sen hükümetin artık rakamlara makyaj yaparak ekonomideki durumu gizleyemeyeceğini belirtiyor.
TBMM Plân Bütçe Komisyon’da yaklaşık bir ay süren görüşmelerden sonra kabul edilen 2008 bütçesi önümüzdeki Salı gününden itibaren Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlayacak. Tasarıya göre, önümüzdeki yılda bütçe açığı 204.6 milyar YTL olarak öngörülüyor. Hükümet denk bütçe yapacağı konusunda iddialı, ama Devlet Bakanı Mehmet Şimşek bile, “Bütçenin şu halini gördüğümde ben de üzülüyorum. Bu memleketin daha çok yatırıma ihtiyacı var” diyor.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu,”Ülkemizde maalesef yüzde 50 kayıtdışı ekonomi var. Vergi her arttığında kayıtdışı ekonomimiz maalesef artmaktadır. Bunu herkes biliyor da, neden devletimizi yönetenler farkında değil” diyerek uyarı da bulunuyor. Bu kayıtdışılığa verdiği örnek de çok çarpıcı. 3 yılda 31 ülkeden 28 milyar dolarlık petrol ithal edilmesine rağmen, devletin resmî rakamlarına göre 9,3 milyar dolarlık petrol ithal edilmiş gözüküyor…
Doların düşmesinden, sanayici ve işadamları tedirgin. MÜSİAD Başkanı Ömer Bolat, yüksek faiz ve düşük kurun, Türkiye açısından doğru bir araç değil, riskli bir araç olduğunu söylüyor.
Resmî ve gizli işsizlik rakamları da ürkütücü boyutta… 2007 yılının ilk sekiz aylık verilerine göre, resmî işsizlik rakamı 2 milyon 383 bin kişi ve işsizlik oranı yüzde 9,2 iken, bu rakamlara gizli işsizlerde eklendiğinde 4 milyonu geçiyor. Gerçek işsizliğin yüzde 19 olduğu söyleniyor.
Eylül ayı sonu itibariyle ihracat 100 milyar 335 milyon dolar, ithalat ise158 milyar 650 milyon dolar yani dış ticaret açığı 58 milyar 315 milyon dolara yükseldi. Yılsonu itibariyle 62 milyar doları geçeceği tahmin ediliyor.
Çocuk Vakfı’nın hazırladığı “Türkiye’nin çocuk gerçeği” raporuna, her dört çocuktan biri yoksul, her beş çocuktan biri de sokakta çalışıyor.
Bu göstergeleri arttırmak mümkün… Ancak bu kadar rakama göre, ekonomi söylendiği gibi pek de rayında gitmiyor. “İyileşti” diyerek gösterilen rakamlar da karın doyurmuyor.
* * *
Vatandaş geçen yıllara göre yaşantısında bir iyileşme olmuş mu, aldığı maaş yetiyor mu, çocuklarına maddî anlamda daha iyi bir geçim sağlayabiliyor mu ona bakıyor. Yoksa enflasyon yüzde 1’lere inse, millî gelir onbinlere çıksa halk için bir şey ifade etmiyor.
Ekonomiden anlayan insanların üzerinde ittifakla kabul ettiği husus “şeytan üçgeni” olarak kabul edilen “faiz, borsa, döviz” ekonomi de etkili olduğu sürece düzelme olmayacak. Bunun karşılığında “yatırım, üretim ve istihdam” eksenli politikalar uygulanırsa ekonomideki düzelme kalıcı olur. Bir ülkenin ekonomisi üretimi ile doğru orantılı olmasına rağmen son yıllarda üretim yapılmıyor, devamlı tüketim yapılıyor. İhtiyaç sahiplerine yapılan yardımlar, elbette sosyal devlet olmanın bir gereği, ancak “Nasıl olsa aybaşında yiyeceklerim ve yakıtım gelecek” bekleyişi içine girildiği için hem insanları tembelliğe itiyor, hem de üretimin azalmasına neden oluyor.
Ekonomik bir iyileşme varsa, bunu milletimiz günlük hayatında hissedebilmeli. Şu anda bir iyileşme görülmüyor. Bunu görmek için de sokağa çıkıp vatandaşla görüşmek yeterli. Türkiye’de maaşla geçinen insanların büyük bir kısmının açlık ve yoksulluk sınırının altında bir geliri var. Enflasyonun düşmesi, belki ileride bütçemize bir katkı sağlayacaktır, ancak şu anda cüzdanlar maaş aldıktan bir iki gün sonra boşalıyor.
Bütün bu rakamlardan sonra şu söylenebilir: Üretim ekonomisine geçmek, hem IMF’den kurtuluşun, hem de kalıcı bir ekonomik istikrarın anahtarıdır. Çünkü, “şeytan üçgeni” ile olmuyor, olmaz da…
01.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|