Belki tuhafınıza gidecek ama:
Her ülke seçim nedir bilmez !
“ Bir parti bize yeter! ” diyerek demokrasiden ne kadar az anladığını ortaya koyar…
Hatta Türkmenistanlı bir profesör arkadaşım Türkiye’de dört yıl yaşadıktan sonra:
“Çok partili rejimleri ve demokrasiyi yeni anladım…” deyince işin rengini asıl o zaman ben de anlamış oldum…
Demek ki:
Tepenizde diktatör bir kişi veya aile bulunuyor, o ne derse o oluyor.
Bunu:
Bütün gelişmemiş ve demokrasi kültürünü hazmedememiş ülkeler ve bu ülkelerin insanları demek ki yine bu şekilde anlıyorlar.
Parlamenter sistemi algılayamıyorlar!!!
Bahsi geçen Türkmenistan gibi dost ve kardeş ülkeler bazı konularda bugün epey mesafe almış durumda olsalar bile…
***
Benim ülkem…
Cânım Türkiye’mize gelelim şimdi:
Yasama; yani Meclisimiz, sac ayağının biri.
Yürütme; yani başta bakanlar kurulu ve hükümet ve bazı kurum ve kuruluşlar ikinci sac ayağı.
Yargı; yani sac ayağının üçüncüsü başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere savcı ve hâkimlerimiz.
Ve:
Bu sacı ayakta tutacak olan biz vatandaşlar.
Keşke seçimden seçime gelişmiş ülkelerdeki gibi sandığa gidip kalanı seçtiğimiz parlamentoya bıraksak!!!
Ancak…
Ancağı var şimdi; ancaktan sonrası, çok çok önemli:
Sandıkta hemen hemen her seçimde yüz akıyla çıkan biz Türk seçmeni, verdiğimiz oylarla her seferinde doğru tespitte bulunmamıza rağmen seçmen iradesinin tam anlamıyla tecelli ettirilmemesinden dolayı sıkıntılıyız!
Ne yapalım?
Milletlerin hayatında insanoğlunun hayatında olduğu gibi
25-50 yıl çok önemli değildir.
Daha çoooooook seçim sandığı göreceğiz!
Beş bin yıllık geçmişe sahip olan bu Asîl Millet; kendi sinesinde yer alan yasama, yürütme ve yargı organlarıyla gerçek anlamda demokrasiyi hazmedip Mevlânâ’nın torunları olarak sevgi ile de harmanlayıp yeniden dünyaya örnek olacaktır!
Ne zaman mı?:
Hiç merâk etmeyin…
Zenginleştiğimiz gün.
Millî gelirimiz 15-20 bin dolar olduğu gün!
Yani bir nesil sonra…
29.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|