Karar verdim, artık bilinçli bir vatandaş olacağım.
Nereye başvurmam, ne kadar harç yatırmam, kimden imza almam gerekiyor bilmiyorum, ama ben bu işe baş koydum.
"Halkımız çok bilinçsiz, çok" cümlesindeki halktan biri olmak istemiyorum artık.
"Halkımız yavaş yavaş bilinçleniyor" cümlesi kurulursa, o cümleye örnek vatandaş olmak istiyorum.
Her şey bilinçaltımın baskısıyla başladı. "Madem ben bilinç altıyım, bir de bunun bilinci olmalı" dedi bilinçaltım. Oysa ben bilinçsizdim. Bilinçsiz bir vatandaş, bilinçsiz bir seyirci, bilinçsiz bir okuyucu ve daha bilinçsiz pek çok şey.
Bilinçaltım uyarmasaydı, kimbilir başka daha neler olacaktım: Bilinçsiz tüketici, bilinçsiz üretici, bilinçsiz yaya, bilinçsiz internet kullanıcısı, bilinçsiz seçmen.
Önce tanıdığım birkaç bilinçli vatandaşa sordum: Ben bilinçli olmak istiyorum, ne yapmalıyım?
Beni uyardılar, bu işin hiç de kolay olmadığını anlattılar. Üstelik acele de etmemeliymişim. Çünkü bilinç öyle pat diye kazanılmazmış. Azimli olmalıymışım. Çalışırsam, dahası inanırsam başarırmışım.
Bu dersi aldıktan sonra bir şeye karar vermem gerekiyordu. Önce hangi bilinci kazanmalıydım. Sağlıklı yaşama bilinci önemliydi, ama ya seçmen bilinci, cep telefonu kullanma bilinci, Türk Ceza Kanunu'na aykırı siteleri yetkililere bildirme bilinci.
Gözüm çok korkmuştu. Sanırım ben bu işi başaramayacağım diye korkmaya başladım.
Ama korkmamalıydım. Bilinçli olmak söz konusuysa, gerisi teferruattı. Eğer vatan elden gidiyorsa, diğer bilinçlerin ne önemi vardı. Vatanı kurtarmak adına sağlıklı olma bilincinden de, bilinçli baba olmaktan da, bilinçli çay tüketicisi olmaktan da vazgeçilebilirdi. Bilinçli çay tüketicisinin çayı ince belli bardakta, demleme olarak tüketeceğini bilmesem ne kaybederdim. Ya da bulaşıkları makinede yıkamanın elde yıkamaya göre on kat daha tasarruflu olduğunu bilmeyen bilinçsiz bir tüketici olsam büyük bir kayıp sayılır mıydı?
Buradan yola çıkarak, teferruata takılmayan televizyonları izlemeye, gazeteleri okumaya, kitapları takip etmeye başlamalıyım diye düşündüm.
Buralardan oluk oluk bilinç akıyordu. Habertürk meselâ. Bilinç deryasıydı. İzlerken dehşete kapıldım. Aman Allah'ım, meğer ülke elden gitmiş, haberimiz yokmuş. Yıllardır bilinçsiz yaşadığıma yandım, ama ne fayda.
Titredim, kendime geldim ve sordum: Benim Kuvayı Milliye ruhum var mı? Yok. Eee, o zaman?
Issız bir adaya düşersem, yanıma kesin bilinç almalıyım.
28.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|