Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Kalli yeni transfer istemekte haklı

İyi futbol, iyi futbolcularla oynanır. Bu kural futbol oyunun temelidir. Ancak tabi ki yüzde yüz başarının garantisi değildir. Disiplin, inanç, dayanışma, çalışma, hırs gibi argümanların da iyi bir takıma ilave edilmesi gereken etmenler olduğunu unutmamak lazım. Bu bakış açısı G.Saray'ın bu sezonki eksiklerini daha iyi anlatıyor. Takıma ilave edilen oyunculardan Lincoln ve Linderot gibi iki kaliteli oyuncu devre dışı kaldı. Sabri ve Hasan Şaş disiplinsizlik ve sakatlık nedenleriyle Kalli'nin gözüne giremediler. Diğer oyuncularda da yaşanan çok fazla sakatlıklara, transfer yapılamayışıda eklenince, Kalli sezon başından bu yana ilk defa yönetime "Ya istediğim transferler olur ya da ben yokum." restini çekti.

Akabinde Adnan Polat'ın apar topar Roma'da oynayan "Ahmed Barusso" yu transfer haberi izledi. Bundan anlaşılan şu ki; Kurt hoca Kalli basına açıkladığı "yokum" sözünü ilk defa zikrediyordu. Yönetimle böyle bir şey konuşmamıştı. Veya da Kalli söyleye söyleye mesele çözülmeyince bu yola başvurdu. Bu durum içeriden G.Saray'ı yaralar nitelikte. Ancak Kalli haklı. Çünkü kadro öylesine daraldı ki, hoca bunaldı. Bir de disiplinsiz oyuncuların buna eklenmesiyle, bardakta dolu yer kalmadı ve taştı.

Lig devam ediyor. Ayrıca 13 Şubat'da UEFA'da önemli bir maç var. G.Saray'ın oyun kalitesi, son kupa maçında gördük ki, düşüyor ve Kalli'yi de afakanlar basıyor. Halbuki yönetimi basması lazım. Ama onlar hala Gerets'le çalıştıklarını sanıyorlar. Ama o taktiğin bu defa sökmediği aşikar.

Kadro dışı bırakılan Sabri'nin durumuna gerçekten üzülüyorum. Gençliğinin verdiği hisleri kontrol edememesi onu ne hale soktu. Hele futboldaki eksiklerini gidereceği dünya çapındaki bir antrenöre sarılıp saygı göstermesi gerekirken Sabri aksini tercih etti. Ama Sabri bilmeli ki, bu tutum ve davranışıyla hangi takıma giderse gitsin yaşayacakları bundan daha kötü olur. Umarım bu olay onun aklını başına getirir. Önümüzdeki sezon yuvasındaki sıcaklığına tekrar kavuşur.

Said OKUR

28.01.2008


Avustralya'da hayat

Yarımkürelerimizin farklılığından dolayı Türkiye'de kara kış yaşanırken, burada; bizdeki Temmuz ayının sıcaklıkları var. Ocak ayında 40 derece sıcaklık, ama Temmuz'da yüksek dağlara kar oynamaya gidiliyor. Bu şartları ilk defa yaşamış bizler için çok ilginç gelmişti. İzmir ve Aydın'ın aralıksız birkaç ay süren sıcaklarına alışkın olan bizler burada 40 derecelik sıcaklara karşı yılmıyoruz. Yüksek sıcaklıklar birkaç gün oluyorsa, üç-dört gün süreyle de 20-25 derece oluyor. Ve herkes rahatlıyor. Kışları da çok soğuk ve kar yok. Güne soğutucu klimayla başlarken akşam üstü sıcak ayarına getiriyorsunuz bazen. Kışlıkları da kaldırmıyorsunuz yani. Kışın da yazlık giyebiliyorsunuz. Anlaşılacağı üzere burası iklim şartları olarak çok güzel yaratılmış olsa da biraz alışılmışın dışında tabiî.

Tabiatı da çok güzel. Gerçekten çevreye ve bakımına o kadar önem veriliyor ki, temizlik ve düzeni bozacak birşeye pek rastlayamazsınız. Şehir merkezinde gezerken birden karşınıza bir park çıkıyor. Orada kendinizi bir anda el değmemiş ormanlarda geziyor hissediyorsunuz. Her yerde botanik bahçeleri var. Bu bahçeler de şehir merkezlerinde bulunuyor. İnanılmayacak kadar büyük ve tabiî. Kendinizi tropikal bölgelerin ormanlarında dolaşırken buluyorsunuz bir anda. Ortada uçuşan büyük kuşlar, gezinen ördekler ve kuğular. Hemen aklınıza "Bunlar Türkiye'de olsa" düşüncesi geliyor ve o anda elinde av tüfeği ile onu avlamaya çalışan bir adam beliriyor hayalinizde.

Burada yaşayan çok değişik hayvanlar var. Hepimizin aklına en önce tabiî kanguru ve koala geliyor. Kanguruları şehir dışına çıkınca çok rahat görebilirsiniz, hatta tabelâlarda uyarılar var, "Dikkat, kanguru çıkabilir" diye. Ama koalalar günde 22 saat uyudukları için rastlamak zor oluyor. Bunun yanında değişik büyüklükte ve renkte serbest dolaşan papağanlar ve değişik öten kuşlar var. Sabah namazında başlayan ötüşmeleri çok rahat evlerinizden duyuluyor ve kendinizi köyde yaşıyormuş hissettiriyor.

Bize çok ilginç gelen şeylerden biri de Melbourne ve Sidney'de bulunan dev akvaryumlar oldu. Başınızın üstünden geçen büyük köpek balıkları, değişik renk ve desende deniz canlıları, kocaman kaplumbağalar. Kendinizi bir anda denizin içinde geziyor hissediyorsunuz. "Bu kocaman köpek balıkları niye diğer küçük balıkları yemiyor?" diye düşünürken bir anda onların yanında bir insan beliriyor suyun içinde. Ve köpek balıklarına dokunuyor. Elinde mikrofonla sizin sorularınızı cevaplıyor. Mutlaka onları düzenli besledikleri için diğer balıklara saldırmıyorlar. Yani canavar bir hayvan bile rızkı verildikten sonra başkasının hakkına müdahale etmiyor.

Görünce çok şaşırdığımız değişik bir balık da upuzun sivri kuyruğu, dümdüz dev kanatları olan 'sting ray' adlı balık. Üstten baktığınızda kahverengi siyah bir halı görünümünde olan, ama karın bölgesi gülen insan yüzünü andıran bembeyaz yüzlü bir balık. Bu masum görünüşlü gülen balık çok nadir de olsa saldırgan olabiliyormuş. Timsah avcısı lâkaplı belgesel yapımcısı dünyaca meşhur Avustralyalı Steve İrwin, bir çekim esnasında 'sting ray'in sivri kuyruğunun kurbanı olmuş.

Gerçekten denizler âleminde yaptığımız bu kısa seyahatin her anı tefekkür ufkunuzu daha da genişlendiriyor.

Ziyaret ettiğimiz her yer için ciddî meblâğlar ödüyoruz girişlerde. Ama tabiî ki karşılığını alıyoruz. Temiz lavabolar buluyoruz. Yaşlılar, engelliler, bebek sahipleri için ayrı düzenlenmiş lavabolar. Alış veriş yerleri dağların en ücra köşesinde bile var.

Cennet vatanımızda da böyle güzellikler olmasına karşın bu anlamda titiz ve düzenli bakım ve imkânların olmaması ise bizleri çok üzüyor. Vatanımızda bize bahşedilen güzelliklerin kıymetini bilmek ve o emanetlere sahip çıkmak duâsıyla.

Saadet TOPUZ

28.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri