Avustralya'da hayat
Yarımkürelerimizin farklılığından dolayı Türkiye'de kara kış yaşanırken, burada; bizdeki Temmuz ayının sıcaklıkları var. Ocak ayında 40 derece sıcaklık, ama Temmuz'da yüksek dağlara kar oynamaya gidiliyor. Bu şartları ilk defa yaşamış bizler için çok ilginç gelmişti. İzmir ve Aydın'ın aralıksız birkaç ay süren sıcaklarına alışkın olan bizler burada 40 derecelik sıcaklara karşı yılmıyoruz. Yüksek sıcaklıklar birkaç gün oluyorsa, üç-dört gün süreyle de 20-25 derece oluyor. Ve herkes rahatlıyor. Kışları da çok soğuk ve kar yok. Güne soğutucu klimayla başlarken akşam üstü sıcak ayarına getiriyorsunuz bazen. Kışlıkları da kaldırmıyorsunuz yani. Kışın da yazlık giyebiliyorsunuz. Anlaşılacağı üzere burası iklim şartları olarak çok güzel yaratılmış olsa da biraz alışılmışın dışında tabiî.
Tabiatı da çok güzel. Gerçekten çevreye ve bakımına o kadar önem veriliyor ki, temizlik ve düzeni bozacak birşeye pek rastlayamazsınız. Şehir merkezinde gezerken birden karşınıza bir park çıkıyor. Orada kendinizi bir anda el değmemiş ormanlarda geziyor hissediyorsunuz. Her yerde botanik bahçeleri var. Bu bahçeler de şehir merkezlerinde bulunuyor. İnanılmayacak kadar büyük ve tabiî. Kendinizi tropikal bölgelerin ormanlarında dolaşırken buluyorsunuz bir anda. Ortada uçuşan büyük kuşlar, gezinen ördekler ve kuğular. Hemen aklınıza "Bunlar Türkiye'de olsa" düşüncesi geliyor ve o anda elinde av tüfeği ile onu avlamaya çalışan bir adam beliriyor hayalinizde.
Burada yaşayan çok değişik hayvanlar var. Hepimizin aklına en önce tabiî kanguru ve koala geliyor. Kanguruları şehir dışına çıkınca çok rahat görebilirsiniz, hatta tabelâlarda uyarılar var, "Dikkat, kanguru çıkabilir" diye. Ama koalalar günde 22 saat uyudukları için rastlamak zor oluyor. Bunun yanında değişik büyüklükte ve renkte serbest dolaşan papağanlar ve değişik öten kuşlar var. Sabah namazında başlayan ötüşmeleri çok rahat evlerinizden duyuluyor ve kendinizi köyde yaşıyormuş hissettiriyor.
Bize çok ilginç gelen şeylerden biri de Melbourne ve Sidney'de bulunan dev akvaryumlar oldu. Başınızın üstünden geçen büyük köpek balıkları, değişik renk ve desende deniz canlıları, kocaman kaplumbağalar. Kendinizi bir anda denizin içinde geziyor hissediyorsunuz. "Bu kocaman köpek balıkları niye diğer küçük balıkları yemiyor?" diye düşünürken bir anda onların yanında bir insan beliriyor suyun içinde. Ve köpek balıklarına dokunuyor. Elinde mikrofonla sizin sorularınızı cevaplıyor. Mutlaka onları düzenli besledikleri için diğer balıklara saldırmıyorlar. Yani canavar bir hayvan bile rızkı verildikten sonra başkasının hakkına müdahale etmiyor.
Görünce çok şaşırdığımız değişik bir balık da upuzun sivri kuyruğu, dümdüz dev kanatları olan 'sting ray' adlı balık. Üstten baktığınızda kahverengi siyah bir halı görünümünde olan, ama karın bölgesi gülen insan yüzünü andıran bembeyaz yüzlü bir balık. Bu masum görünüşlü gülen balık çok nadir de olsa saldırgan olabiliyormuş. Timsah avcısı lâkaplı belgesel yapımcısı dünyaca meşhur Avustralyalı Steve İrwin, bir çekim esnasında 'sting ray'in sivri kuyruğunun kurbanı olmuş.
Gerçekten denizler âleminde yaptığımız bu kısa seyahatin her anı tefekkür ufkunuzu daha da genişlendiriyor.
Ziyaret ettiğimiz her yer için ciddî meblâğlar ödüyoruz girişlerde. Ama tabiî ki karşılığını alıyoruz. Temiz lavabolar buluyoruz. Yaşlılar, engelliler, bebek sahipleri için ayrı düzenlenmiş lavabolar. Alış veriş yerleri dağların en ücra köşesinde bile var.
Cennet vatanımızda da böyle güzellikler olmasına karşın bu anlamda titiz ve düzenli bakım ve imkânların olmaması ise bizleri çok üzüyor. Vatanımızda bize bahşedilen güzelliklerin kıymetini bilmek ve o emanetlere sahip çıkmak duâsıyla.
|