İç ve dış gündemin hayhuyu arasında Filistin'deki insanlığın yüz karası zulüm, âdeta gürültüye gidiyor. İsrail'in Gazze'de uyguladığı ambargoyu daha da azdırması üzerine Ankara - Telvaviv hattında olup bitenler ise tam bir trajedi.
Bilindiği gibi İsrail, yarım asrı aşkındır Filistin'de sistemli bir biçimde uyguladığı soykırımla yetinmemekte, sürekli ablukaya aldığı Filistinlilere uyguladığı baskı ve zulmü çoğu zaman amansız bir ambargoya dönüştürmekte. Bush'un son Ortadoğu turunda İsrail'i ziyaretiyle karadan, havadan ve denizden ablukaya aldığı Gazze bölgesine gıda, su, ilâç, elektrik ve her türlü ihtiyaç maddelerinin sevkıyatını engellemesi, bunun son örneği.
Annapolis barış sürecinde Bush'un başkanlığında İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'la "barış görüşmeleri" için sözde el sıkışırken, İsrail ordusu Gazze şeridini sürekli ateş altında tuttu ve Filistinlileri katletmeyi sürdürdü.
Ancak, son haftalardaki ablukayla iki milyon Filistinliyi resmen açlığa ve ölüme mahkûm etmesi, diğerleri gibi "Annapolis"in de bir gözboyama ve oyalamadan ibâret olduğunu bir defa daha su yüzüne çıkardı. Öylesine ki gözü dönmüş Telaviv yönetimi, iki milyon Gazzelinin açlıkla karşı karşıya kalması ve hastanelerde ilâcın tükenmesi üzerine komşu Mısır'ın "Refah sınır kapısını açık tutacağı"nı açıklamasına bile tahammül edemedi.
Gerçek şu ki İsrail, bir "Yahudi devleti" olarak Kur'ân ve diğer semâvî kitaplarda haber verilen tarihteki "misyonu"nu sergiliyor. Lâkin bu "pervâsızlığa" karşı Ankara'nın öteden beri takındığı tutuk tutum, hiç yakışmıyor. AKP hükûmetleri, baştan beri İsrail'le işbirliğini ilerlettiler. Silâh ve savunma sanayinde geliştirilen ve İsrail savaş uçaklarının Konya ovası üzerinde eğitim uçuşlarını öngören anlaşmalara ilâve olarak, önce 15 Temmuz 2004 tarihli "Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti arasındaki karma ekonomik mutâbakat zapt"yla, Türkiye ile İsrail arasında çok geniş kapsamlı bir ekonomik ve ticarî işbirliği anlaşmasını yürürlüğe konuldu.
Dönemin İsrail Başbakan Yardımcısı Ehud Olmert'le Ankara'da imzalanan anlaşmada, İsrail'e GAP ve KOP'un (Konya Ovası Sulama Projesi) yanısıra, Tuz gölü ve Orta Anadolu köylerini de içine alan damlama ve modern sulama teknikleri ihâlesi verildi. Tarımdan, hayvancılıktan, tohumculuğa, kimyadan enerjiye, telekomünikasyondan turizme, güvenlik ve çevre teknolojilerinden sınai alanda araştırma ve geliştirmeye ve danışmanlığa kadar oldukça geniş alanda işbirliği ve ticaretin geliştirildi. Ardından da 5-7 Mart 2007'de Kudüs'te imzaladığı "Türkiye-İsrail karma ekonomik III. mutâbakat zaptı"yla İsrail'le başlatılan ticarî ve ekonomik işbirliğini daha da derinleştirdi...
Annapolis öncesinde Abbas'la birlikte İsrail Cumhurbaşkanı Peres'i dâvet etti. "Ankara forumu"nda buluşturdu; TBMM'de konuşturdu. Keza Ankara İsrail'in "endişelerini" gidermek için Cumhurbaşkanı Gül'ün son Mısır ve Suriye ziyaretinde olduğu gibi, sürekli Müslüman bölge ülkelerine "telkinat"ta bulundu. İsrail'in yüzlerce nükleer başlıklı silâhı mesele edilmedi; İran'ın nükleer enerji üretimini durdurması için devreye girdi. Şam'a Lübnan'da "yardımcı" olmasını salık verdi.
Lâkin, yıllarca kontrolündeki Bekaa Vadisi'nde Türkiye'ye yönelik terörü himâye eden İsrail, subaylarının Kuzey Irak'ta peşmergeleri eğittiği iddialarına doğru dürüst bir cevap vermedi. Suriye'deki tesisleri bombalayan İsrail savaş uçakları, hiç gereği yokken yakıt tanklarını Türkiye topraklarına attı. Dışişleri "nota" vermek ve konunun üzerine gitmek yerine Bakan Babacan'ın ifâdesiyle "izâhat" istemekle yetindi. İsrail buna da cevap vermedi, hep sessiz kaldı; bu konuda en ufak bir izâhatta bulunmadı; aylar sonra Olmert'in telefonla Başbakan Erdoğan'ı arayıp "özür dilediği" haberinden başka.
Erdoğan'ın Olmert'ten "ricâsı" üzerine kabul ettiği "Türk heyeti"nin incelemesine göre, Ankara'nın Kudüs'te Harem'üş Şerif civarındaki kazıları durdurması talebini de reddetti.
Kısacası, İsrail'in bütün pervâsızlıklarını Ankara hep alttan aldı. Mülteci kampları kasabı Şaron ve halefi Olmert hükûmetleriyle işbirliği anlaşmalarını imzalayan AKP hükûmetleri, İsrail sözkonusu olunca hep "müsâmaha" gösterdi. Belki de "İsrail'e hizmeti vazife" bilen Evanjelist Bush'un neocon yönetimindeki ABD'yi "stratejik müttefik" görmesinden.
Şimdi de, Türkiye Başbakanının "Gazze'deki zulme" tepkisinden rahatsızlığını yüksünmeden iletiyor. "Yavuz hırsız misâli" üste çıkmaya çalışıyor. Ankara'nın bir nota dahi vererek yapmaktan çekindiğini yapıyor; "ilişkilerin gerginleşmesi" tehdidinde bulunuyor.
Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi Nâmık Tan'ı Dışişleri'ne çağırarak Ankara'ya resmen "protesto"sunu iletiyor ve Erdoğan'ın bu sözlerinden dolayı "izahât" istiyor. Dahası, "iki ülke arasındaki dostane ilişkilerin ışığında İsrail'in Erdoğan'ın açıklamalarıyla büyük hayal kırıklığına uğradığını" bildiriyor; "İsrail terörle mücadele eden bir devletten çok farklı tepki bekler" öfkeli ifâdesiyle, ülkelerini işgale karşı savunan bütün Filistinlileri "terörist" olarak damgalıyor. Ve Gazze'deki zulme dikkat çeken Erdoğan'ı büyük bir sorumsuzlukla "teröristleri desteklemek"le suçluyor.
Peki, Telaviv'i Ankara'ya karşı bu denli pervâsızlığa itip "şımartan" nedir? AKP hükûmetinin İsrail'e sağladığı geniş ve büyük işbiriği kıyağı değil mi?
"Besle kargayı gözünü oysun" misâli.
28.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|