Hemen her insan için evlilik bir dönüm noktasıdır. Hayırlı, isabetli bir evlilik, insanın her iki dünyasını memur ve mesrur edebildiği gibi; isabetsiz, denk olmayan bir evlilik de insanın her iki dünyasını da karartır, zindana çevirir. Bunun için evlilik erkek için de, kız için de üzerinde çok düşünülmesi gereken, önemli bir konudur. Ailevî huzursuzlukların, boşanmaların artık sıradanlaştığı bu asırda evlenecek olan gençlerin çok dikkatli davranıp, hissî duygularla değil, aklî ölçülerle hareket etmeleri gerekir diye düşünüyorum.
Sözü bir süre önce ahirete irtihal eden kayınpederime getirmek istiyorum. Yaklaşık kırk yıl önceye dayanıyor akrabalık bağlarımız. Ben o zamanlar dünya hayatını toz pembe gören, ömrünün baharında, her türlü mahrumiyet olan bir köyde öğretmenim. İliklerine kadar ilke ve inkilâpların tezgâhından geçmiş, maneviyatı hiç kaale almayan bir eğitim süzgeçinden geçerek mezun olup hayata atılan bir öğretmenin hayata bakış açısını, dinî yaşantısını herhalde tahmin etmekte zorlanmazsınız.
Ama yine de dindar bir aile ve oldukça muhafazakâr bir çevrede yaşamanın müsbet bir avantajı olarak kendime göre bir inancım, itikadım vardı. Çok mükemmel olmasa da dinî yaşantım fena sayılmazdı. Millî camiada ve çevrede herkes beni sağ görüşlü, muhafazakâr bilirdi.
Ama gelin görün ki bu halimle iş ilçe Müftüsü Vehbi Hocaya damat olma noktasına gelince, bu işin öyle hiç de kolay olmadığını o zaman anladım. İnancı itikadı ve dindar olsa da dinî yaşantısı oldukça zayıf, dinî kültürü yetersiz, üstelik dinî değerleri dışlayan bir eğitim tezgahından geçmiş bir öğretmen medrese eğitiminden geçmiş dini kültürle bezenmiş irşad vazifesini üstlenmiş, oldukça müttaki bir hoca efendiye damat olmak istiyor. Bu işin hiç de kolay olmayacağını tahmin ediyorsunuz değil mi?
Yani ben denk olmayan, isabetsiz gibi görünen bu durum, karşılıklı anlayış, iyi niyete dayalı hoşgörü ve müsamaa haliyle halledilip evliliğin temeli atılır. Yakından birbirimizi tanıma imkânına kavuşunca, pürüz problem ihtimali olan meselelerin de hiç olmadığını iki taraf da yakinen müşahede etmiş oldu.
Bundan sonraki hayatımda dindar, mazbut bir ailenin yakınında olmanın avantajıyla, yaşantıma yeniden bir çeki-düzen vermenin gayretinde oldum. Yanlışlarımı, eksikliklerimi düzeltmenin gayretinde oldum.
İlminin yanında, kayınpederdeki tevazu, hoşgörü ve samimiyetin yanında yerine ve muhatabına göre vakar ve ciddiyeti çevresindeki insanları etkileyen belirgin hasletlerindendi. Makam-mevkisini bir tarafa atarak her sınıftan insanlarla haşir-neşir olması, yardımseverliği, becerikliliği, çalışkanlığı yine onun önemli özelliklerindendi. İyi bir hatipti o. Saatler süren kürsüdeki konuşmalarını cemaat zevkle dinler ve istifade ederdi.
Yakın akraba olmamızla birlikte ikimizin de Risâle-i Nur ile tanışmamız da harika bir tevafuk olmuştu benim için. Bu münasebetle ilk defa ilçemize Nur tohumunu serpen ve Nurları tanımamıza vesile Ömer Pektaş'ı da şükranla yadediyorum. Bir çekirdek mesabesinde olan Ömer Beyin etrafında kayınpeder, bendeniz. Celal Hoca, Mahmut Hoca, Abuzer Hoca gibi bir çok müştaklardan küçüksenmeyecek sayıda bir nur cemaati teşekkül etmişti artık ilçemizde. Dersleri, sohbetleri yapacak müstakil bir mekânımız olmadığından bazen evlerde bazan da camide yatsı namazından hemen sonra,azımsanmayacak bir cemaatle yapıyorduk.
Bahse konu olan bu hizmetlerin yapıldığı yıllar haftalık "İttihat" gazetesinin çıktığı yıllardı. Daha sonra "Yeni Asya" gazetesi İttihattan hizmeti devr alınca, ilçemizde iyi bir alt yapı hazır olduğunda, Yeni Asya'ya olan rağbet artarak devam etti ve o tarihlerde ilçede rekor traj Yeni Asya'da idi. Etkili ve isabetli hizmetler semeresini verdiyordu. Kısa sürede Nur hizmetleri hiçbir engel tanımadan inkişaf etti. İlçede en güçlü, en tesirli ekol Nur cemaatiydi. Bu sevindirici hizmetlerde her şakirdin bayi olmakla beraber lokomotif vazifesini Ömer Pektaş ile kayınpeder üstlenmişti.
Evet nuranî hizmetler sayesinde kayınpeder ile artık aynı kudsî bir dâvânın müdavimleri olarak daha sıcak, daha samimî bir dost, bir yoldaş olmuştum artık. Bu nuranî, sağlam bağ gittikçe kuvvetlendi, ayrı memleketlerde de olsak devam etti.
Genç iken, sıhhatli iken çok hareketli, bereketli, aktif olan kayınpederin sağlığı bozulunca ve buna artık yaşlılık da eklenince o artık durağanlaştı, sessizleşti.
Uzun süreli rahatsızlığı zamanında da yine boş durmadı vaazlarına, nasihatlarına devam etti. Geçen yaz ziyaretimize geldiğinde, hastalığının iyice ilerlediğini, hafıza kaybına girdiğini, bu sebeple ibadetlerini dahi zorlukla yaptığını gördüm.
Son bir ayda da iyice ağırlaştığını, perişan bir duruma girdiğini müşahede ettik. Artık ibadetlerini yapamaz duruma düştüğünü, hafıza ve şuur kaybına düçar olduğunu gördük.
Enteresandır artık etrafındaki insanları tanımakta zorlanan kayınpeder ezan sesini duyar duymaz, yatağından doğruluyor, bilebildiği kadarıyla abdest alıyor elbiselerini giyiyor ve "camiye gideceğim ve namazdan önce cemaate vaaz edeceğim" diyerek gitmeye çalışıyor ve yanındakiler "hoca efendi sen hastasın bu halinle camiye gidemezsin deyince de diz üstü oturarak hanımına ve çocuklarına," şöyle çekilin, sessiz durun" diyerek, sanki cami cemaati evindeymiş gibi, "muhterem cemaat..."diyerek anlaşılır ve beliğ bir uslûpla başlıyor vaaz-ü nasihatte bulunmaya. Hemen her ezanda kayınpederin bu hali devam ediyor.
Görülüyor ki sağlığında bir insanın en çok meşgalesi ne ise ölüm anında da aynı oluyor ve inşallah sonrasında da hayırlı bir geleceğin müjdecisi hizmet ehli ağabeylerin ömür dakikalarının sonunda da benzer durumları görüyoruz. Bu meyanda Bediüzzaman'ın Hafız Ali Ağabeyin calib-i dikkat durumuda enteresandır: " Risâle-i Nurun bir şehit kahramanı olan merhum Hafız Ali, hapiste Meyve Risâlesini kemal-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melike-i suale mahkemedeki gibi meyve hakikatlarıyla cevap verdiği misüllü; ben de ve Risâle-i Nur şakirdleri de o suallere karşı Risâle-i Nurun parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi manen cevap verip, onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevk edecekler inşallah."
27.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|