24 Nisan 1877'de başlayan ve 9 ay boyunca bütün şiddetiyle devam eden Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi), 1878 yılı Ocak ayı sonlarında bir derece hız kesti; böylelikle, farklı yeni bir safhaya girilmiş oldu.
Bu esnada savaşın seyrini değiştiren iki önemli gelişme yaşanır.
Bunlardan biri İngiliz hükümetinin müdahalesi, diğeri ise Halidîler olarak bilinen Mevlânâ Halid-i Bağdadî'nin mürid ve talebelerinin Ruslara karşı fiilen cihada başlamaları.
Şimdi, sırasıyla bu iki konuyu incelemeye çalışalım.
İngiliz filosu Marmara'da
Rus kuvvetlerinin Edirne'yi işgal ederek İstanbul'u da tehdit etmeye başlaması üzerine telâşa kapılan İngiliz hükümeti, bir savaş filosunu 25 Ocak günü Çanakkale önlerine gönderdi.
İngilizler'in bu telâşı, aslında bölgede kendi menfaatlerinin haleldar olması ihtimali sebebiyledir.
Osmanlı hükümeti, İngiliz filosunun Boğaz'dan geçmesine hemen müsaade etmez. Orada beklemesini ister.
Ne var ki, Rus Orduları Başkomutanı Grandük Nikolas, Edirne'de durmaz ve İstanbul'a doğru ilerlemeye devam eder. Hatta, bir fırka askerini Osmanlı payitahtına sokma teşebbüsünde bulunur.
Bu tehlikenin yaklaşması sebebiyle, Sultan II. Abdülhamid'in emriyle İngiliz filosunun Marmara'ya giriş yapmasına izin verilir.
Adalar civarına kadar ilerleyen İngiliz filosunun İstanbul limanına girmesi engellenerek, Mudanya'ya doğru yönlendirilir. Burada üs kuran yedi adetten ibaret zırhlı savaş filosu, Osmanlı'nın başkentine yönelik muhtemel bir Rus saldırısı tehlikesine karşılık, orada bekletilir.
Bu politikayı İngilizlere verilmiş bir imtiyaz olarak gören Ruslar ise, Yeşilköy'e (Ayastefanos) kadar gelir ve burada bir askerî karargâh kurar.
Zor duruma düşen Osmanlı hükümeti, Ruslar'la anlaşmak üzere Edirne'ye diplomatlarını gönderir. Burada iki taraf arasında bir ateşkes antlaşması (Edirne Mütarekesi, 31 Ocak 1878) imzalanır.
Sultan Abdulhamid, Rus tehlikesini bertaraf etmek için, diğer Avrupa ülkelerini de devreye sokmak ister. İngiltere'den sonra Almanya ile de irtibat kurar.
Ruslar ise, fırsat bu fırsat diyerek, İstanbul'u işgal etme tehdidinde bulunur. Bir taraftan da papazlarıyla görüştüğü Ermenileri kışkırtarak, Anadolu'nun her tarafında onları siyasî taleplerde bulunmaya sevk eder.
Osmanlı hükümeti, yine tehlikeyi hafifletip zaman kazanmak için, barış görüşmeleri atağını başlatır. Yeşilköy Ön Barış Antlaşması (Ayastefanos Mukaddimat-ı Sulhiyye, 3 Mart) bu maksatla imzalanır.
Çok ağır şartları ihtiva eden bu antlaşmayı, Temmuz ayında imzalanan Berlin Sulh Muahedesi takip eder.
Böylelikle, Ruslar geri çekilmeye başlar; Osmanlı ise, bir derece rahatlayarak kayıplarının telâfisine yönelir.
Halidîlerin büyük cihadı
Osmanlı-Rus Harbinin şiddetlenmesi üzerine tayakkuza geçen Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin talebeleri, zaman zaman tekke ve medrese eğitimine ara vererek, harbe iştirak ederler.
Bağdat gibi İstanbul ve Anadolu'nun pekçok yerinde mensupları bulunan Halidî tarikatının en önde gelen mürşid ve müderrislerinden biri, hiç şüphesiz ki, Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevî Hazretleridir. (1813-1893)
Ruslara karşı, bir ara Kafkas Cephesinde çarpıştı. Savaş duraklayınca, İstanbul'a gelip tekke ve medrese hizmetine devam etti.
Savaşın tekrar şiddetlenmesi ve Hilâfet merkezi İstanbul'un da işgal tehlikesi altına girmesi üzerine, Gümüşhânevî Hazretleri, talebelerini de teşkilâtlandırarak vargüçleriyle Ruslar'a karşı cihada girişti.
Üstelik, Gümüşhânevî Hazretleri bu işte tek başına değildi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin İstanbul'la irtibatlı diğer halifesi Abdülfettah el-Ukarî ve Trablus-Şam Müftüsü diye de bilinen Ahmed bin Süleyman el-Ervâdî'nin talebeleri de devreye girmiş ve Rusların korkulu rüyâsı olmuşlardı.
* * *
Ruslar, hem Avrupa'da başlatılan diplomatik ataklar, hem de Halidîye mensubu gönüllü cihad erlerinin cansiperane müdafaaları karşısında duraklamak zorunda kalır. Berlin'deki barış masasına oturmaya mecbur olur.
İki devlet arasındaki barış görüşmeleri, 13 Temmuz'da nihayet bulur ve Berlin Muahedesine imza konulur.
Osmanlı tarihinde "Küçük kıyâmet" diye anılan 93 Harbi de, böylelikle sona ermiş ve "İslâmın nurunu perdelemeye çalışan kara bulutlar" dağıtılmış olur.
Halidî mürşid
Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhanevî Hazretleri
(1813 Gümüşhane-13 Mayıs 1893 İstanbul)
Kalemi ve kelâmıyla büyük hizmetlere imza atan, gerektiğinde silâh alıp cepheye koşan, meşhûr Mecmuatü'l-Ahzab isimli eseri vücuda getiren Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevî Hazretlerinin mezarı Süleymaniye Camii avlusunda, Kànûnî Sultan Süleyman Türbesinin hemen yanıbaşında olup, makberinin mezartaşı kitabesinde ise, şu mısrâlar yazılı:
Nazar kıl çeşm-i ibretle, makâm-ı ilticâdır bu
Erenler dergâhı, bâb-ı füyûzât-ı Hüdâ'dır bu
Ziyâüddîn-i Ahmed, mevlidi anın Gümüşhâne
Şehir-i şark-u garbın, mürşid-i râh-ı Hudâ'dır bu
Muhakkak ehl-i Hak ölmez, ebed haydır bil ey zâir!
Ol Saray-ı kalbini pâk eyle, bâb-ı evliyâdır bu
Şua-yı dürr-i vahdet, menba-ı ilm-i ledünnîdir
Mükemmel vâris-i şer'-i Muhammed Mustafâ'dır bu
Hilâfet müddetinden, 'İrciî' vaktine dek Hakk'a
Tarîk-i Hâlidî'yi neşreden, Hakk-reh-nümâdır bu.
25.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|