Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Bağıra çağıra değil, "sırran tenevveret"



Bu zamanda dine, imâna, mukaddesata hizmet gayesiyle meydana çıkanların, usûlen ve kategorik olarak birbirinden farklı iki tarzda gittiklerini ve iki farklı yolu takip ettiklerini görüyoruz.

Şimdi, bu iki kategorinin belli başlı özelliklerine şöyle bir atf-ı nazar edelim...

Birinci kategorinin karakteristik özellikleri ve

karşılaştığı vahim bazı sıkıntılar:

1) Dinî hassasiyet ön plâna çıkmakla beraber, aklî muhakemede zayıflık var. Hissîlik öne çıkar, mantık geri plâna çekilir.

2) Hizmetlerin çoğu bağıra çağıra yapılmaya çalışılır. Gürültü patırdı eksik olmaz. Alkışın en büyüğü, kabadayıca tavırlar içindir.

3) İktidarı ele geçirme arzusu, vazgeçilmez bir tutkudur. İktidara gelme hayali, olanca şiddetiyle berdevamdır.

4) İktidar mücadelesi esnasında, doğruların kabadayı üslûbuyla haykırılması, aksülâmellere yol açar. Kışkırtıcı tonlamalar, tahriklere sebebiyet verir. Köşesine sinmiş, uyumuş yahut uyuşmuş haldeki fitne odakları uyanmaya başlar. Şer güçler, ittifak arayışlarına girer. "Kavi bir ekseriyetle" dinin aleyhine geçer.

5) Dinin siyasete bulaşmasından, yahut âlet edilmesinden çekinmez, içtinap etmez. Hatta, iktidar yolunda zorlandıkça, sığınmak zorunda kaldığı mukaddesatı rüşvet vermeye başlar. Bir şekilde iktidara geldiğinde ise, şer odak mensupları "harbî kâfir"likten çıkar birer "dessas münâfık" sûretini alır. Böylelikle, sinsî tehlike büyür, mücadele daha da zorlaşmaya başlar.

6) Bu tarz hizmetlere riyâ, gösteriş, şahsî menfaat, muktesep hak beklentisi, hubb-u câh, şân-şöhret gibi hal ve haletlerin karışması, bulaşması kaçınılmazdır. Aynı şekilde, dünyaperestlerin bu dairenin içine, hatta "harem-i ismet"ine kadar sokulup, orada bozgunculuk yapması kuvvetle muhtemeldir.

Dine hizmette ikinci kategorinin karakteristik

özellikleri ve muhtemel bazı gelişmeler:

1) Yapılan her türlü hizmet, doğrudan doğruya rızâ-i İlâhî içindir. Siyasî hesaplar, dünyevî beklentiler içinde olunamaz. İhlâs esastır. Yapılan hizmeti Cenâb-ı Hakk'ın bilmesi, O'nun razı olması yeter. Onun dışında hiçbir karşılık beklentisi içinde olunamaz.

2) Her türlü hizmet ve hareket tarzı, tedbir, ihtiyat ve itidal-i dem içinde kalarak yapılır. Söylenen her söz doğru olmakla beraber, her doğru söz, her zaman ve her yerde söylenmez. Tahriklere, aksülâmellere meydan ve mahal vermemeye çalışılır.

3) Hz. İmam-ı Ali'nin (ks) "Sırran tenevveret" ve "Sırran beyânen" tavsiyelerine muhakkak sûrette uyulmaya çalışılır. Nurlanmanın, aydınlanmanın riyâsız, gösterişsiz, gizli ve perde altında sağlanmasına âzami dikkat gösterilir.

4) Din hizmeti, siyasete bulaştırılmaz. Mukaddesat, siyasete ve dünya menfaatlerine asla ve kat'a âlet edilmez, edilemez. Mümkünse, siyaset dinin hizmetine sokulur. Bu da, siyaset meydanına "din adına" çıkmakla değil; belki ve ancak "Ahrar ve Demokratlık" şeklindeki misyona, vizyona uymakla mümkün olur.

5) İman hakikatleri kâinata hiçbir şeye âlet ve basamak edilmez. "Vesvesesiz iman hizmeti"nde bulunmak zarurîdir, mecburidir.

6) Emevîlerin geçici dünyevî saltanat metodu değil, Hz. Ali ve taraftarlarının ilmî ve mânevî saltanata yönelik tarzı ihtiyar edilip üstün tutulur. Dolayısıyla, kıyâmete kadar devam edecek olan o riyâsız, gösterişsiz, tam ihlâslı yoldan gidilir.

* * *

Yukarıda sıralanan maddeler ve benzeri karşılaştırmalar, dindarların inanç ve itikatları doğrultusunda yaptıkları, yahut yapmaya çalıştıkları hizmetlerin tarz ve düstûrlarıyla alâkalıdır.

Dolayısıyla, meseleye niyetleri sorgulama cihetine gitmeden bakmak lâzım.

Şu var ki, tek başına "iyi niyet"ten her zaman için "iyi netice" çıkmıyor.

O halde, niyetin samimîyeti e doğruluğu kadar, metodun doğru, tutarlı ve geçerli oluşu da büyük önem arzediyor.

Bu kısa hatırlatmadan sonra, özellikle zamanımızda, yani son bir asırda yaşanagelen hangi vak'aların yukarıdaki hangi hizmet metoduyla uygunluk ve paralellik gösterdiğini düşünmeye başlayalım.

Siz bunları düşünedururken, biz de araştırmalarımıza devam edelim ve halen yaşamakta olduğumuz sıkıntılı sürece varıncaya kadar, yakın geçmişteki önemli hadiseleri bir bir tesbit etmeye ve Nur'lu prensipler ışığında bunları değerlendirmeye çalışalım.

Maksadımız kimseyi suçlamak, yahut karalamak falan değil. En büyük arzu ve gayemiz, yukarıda bahsi geçen "iki tarz-ı hareket" arasındaki farkı iyice tebarüz ettirmek ve bu zamanın ilcaatına en uygun, en sıhhatli hizmet metodunun hangisi olduğunu nazara vermeye çalışmaktır.

GÜNÜN TARİHİ 22 Ocak 1932

İbadete müdahale gayretleri

Bin yıllık millî, mânevî, medenî, hukukî, sosyal ve kültürel değerleri örselenen bu Müslüman milletin, nihayet ibadet şekline de müdahale edildi.

Tek parti hükümetinin dayatma yoluyla Meclis'ten çıkartmış olduğu kànunlar henüz yürürlüğe dahi girmeden, önce Kur'ân, ardından da ezanın başka türlü okunmasına çalışıldı.

İlk uygulama, 22 Ocak 1932 günü Cağaloğlu'daki Yerebatan Camiinde yapıldı. Hafız Yaşar Okur, Kur'ân'ın Türkçe tercümesini Kur'ân tilâveti yerine okudu. Bu tarihten bir hafta sonra, bu kez Fatih Camii'nde Türkçe ezan okutturuldu. (Meclis Başkanlığına Org. Kâzım Özalp'in getirildiği gün: 29 Ocak.)

3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesinde ise, Ayasofya Camii'nde Türkçe Kur'an, tekbir ve kamet okutturuldu.

Bu kademeli uygulamanın ardından, son olarak hutbe metinlerinin Türkçe okunmasına geçildi ve Diyanet Dairesinden de gereken fetvâ alınmak sûretiyle (22 Haziran 1932), insanlık tarihinde ikinci bir emsâli bulunmayan yeni bir sürec başlatıldı.

Ezan-ı Muhammedî'nin (asm) yeniden aslı gibi okunmasına tam 18 sene sonra (16 Haziran 1950) geçilebildi.

22.01.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.01.2008) - İhtilâlin insafsız giyotini

  (19.01.2008) - Çaprazlama saldırılar

  (18.01.2008) - Nur'a kara çalmak

  (17.01.2008) - Buz ve ateş arasında

  (16.01.2008) - Port Arthur'da Japon-Rus savaşı

  (15.01.2008) - Sarıkamış gerçeği

  (14.01.2008) - AB rehaveti

  (11.01.2008) - Suçlunun savunma refleksi

  (10.01.2008) - Şiddet ve muhalefet

  (09.01.2008) - Halkın enflasyonu

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri