Başbakan Madrid'deki son başörtüsü çıkışını yaparken, sorunu anayasa ile ve gerginliğe yol açmadan çözmeyi istediklerini söylüyordu.
Ama dediğinin tam tersi bir tablo oluştu.
Evvelâ yasakçı rektörler bilinen tavırlarını ortaya koydular. Ve öyle bir hava meydana geldi ki, yeni YÖK Başkanının rektörlerle yapacağı günler önce duyurulan toplantı bile iptal edildi.
Ardından, Yargıtay Başsavcısının "muhtıra"sı geldi ve onu Danıştay'ın açıklaması takip etti.
Çoktandır sesi soluğu duyulmaz hale gelen CHP de bu ortamı fırsat bilerek, AKP için mayın döşenmiş alanlarda bir kez daha keyfince at koşturmanın zevkini çıkarırcasına, meseleyi orasından burasından çekiştirmeye koyuldu.
İş bu noktaya geldikten sonra medya da öteden beri bilinen tıynetinin gereğini yapmak suretiyle yine yangına körükle gitmeyi tercih etti.
"Gerilime meydan vermeden bu işi çözeceğiz" diyen Erdoğan ise, mağdurların doldurduğu tribünleri belki kısa süreliğine coşturacak, ama reel çözüme sıra geldiğinde işe yarayacağı şüpheli çıkışlarla gerilimi daha da tırmandırdı.
Daha önce de yine aynı konularda buna benzer gerilimler olduğunda Başbakanın tıpkı şimdi olduğu gibi "Herkes yerini bilsin" çıkışları yaptığını, ama söylediğiyle kaldığını ve hiçbirinin arkasının gelmediğini iyi hatırlıyoruz.
Dolayısıyla, gelinen noktada, içi ve altı boş hamasî çıkışlarla insanları, hele de mağdurları daha fazla oyalamak mümkün değil. Artık lâf değil, icraat ve sonuç isteniyor.
Söz gelişi, yargı organlarından yasama ve yürütmeye bir müdahale vaki oluyorsa bunu önlemenin yolu parti toplantılarında esip gürlemekten değil, söz konusu organların görev ve yetkilerini demokratik hukuk ölçüleri içinde yeniden tanzim eden köklü bir anayasa reformunu bir an önce tamamlamaktan geçiyor.
Aynı şekilde, haddini aşan bir rektör söz konusu ise, ona karşı takınılacak tavır salon nutuklarında "Sen kimsin ya! Haddini bil, otur oturduğun yerde" fırçaları atmak değil, üniversite sisteminin disiplin mekanizmaları içerisinde o rektör hakkında gerekeni derhal yapmaktır.
Şayet mevcut mekanizma ve sistem bu işlemin yapılmasına imkân vermiyorsa mekanizmayı değiştirmek, böylece üniversiteleri dayatmacı statükonun kaleleri olmaktan çıkarmaktır.
Konumunu demokrasiye borçlu bir Başbakan, darbe çağrısı yapan rektöre "Otur oturduğun yerde" diyemez; tam tersine, onun orada daha fazla oturamaması için hukuk kuralları içinde ne gerekiyorsa yapmak durumundadır.
Darbe çağrısı yapmak suçtur ve bu suçu işleyen bir kişi, rektör de olsa hesaba çekilmelidir.
Bu tür tartışmalar gündeme geldiğinde hep söylenegeldiği gibi, iktidar ağlama duvarı değil, sonuç alıcı icraat yapma yeridir. Ve bu noktada artık AKP'nin elini tutacak fazla birşey kalmadı.
22 Temmuz'da seçmen, bu partiye yüzde 47 oyla bir kez daha Meclis çoğunluğunu verdi. Bu çoğunlukla yine bir tek parti hükümeti işbaşı yaptı ve cumhurbaşkanı seçildi. Böylece geçen dönemde hükümet için ciddî bir engel oluşturan Çankaya'ya, icraatın önünü açacak uyumlu bir isim geldi. Yani artık iş yapma zamanı.
Ama seçimlerin üzerinden altı ay geçti, hâlâ iz bırakan bir icraat yok. Bunun sorumlusu kim?
22.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|