Yolculukları oldum olası sevmemişimdir.
Pencereden bakarken geçen bütün otobüsler canımı acıtır. Sanki gidenler geldikleri yerlerde bir şeyler bırakıp gidiyor. Ve kalplerindeki torbalarına birçok anı yükleyip de ayrılmışlar.
Ve her giden içinde biraz hüzün taşır.
Her ne kadar gittiğimiz yerlerde sevdiklerimiz, beklediklerimizde olsa bir daha dönmemek insanı hep acıtır.
Ayrıldığımız yerlere de sığmamışızdır oysa. Bir an önce gitsek diye gün saymışızdır. Ancak tam gidiyorken birkaç damla görünce, hazırda bekleyen yaşlarımız destursuz yanaklarımızı ıslatır.
Gitmek
Şehirler mi özlenir?
İçindekiler mi?
Yoksa
Yaşanılanlar mı?
Birbiriyle iç içe sorular bunlar.
Hepsinin cevabı bir öncekin de.
Bana sorarsanız, bence yaşadıklarımızdır bizi bulunduğumuz yerlere görünmez iplerle bağlayan.
Bence yaşadıklarımızdır şehirlerin adını, anlamını değiştiren.
Hiçbir anı bırakmadığımız bir yeri neden özleyip analım ki?
"Hiç alışmam!" dediğimiz yerler bile bazen öyle derine işler ki; bunu ancak vazgeçmek istediğimizde anlarız.
Zira gitmek istemek, şöyle her şeyi bırakıp gitmek içimizde ki en gizli sır.
Kaçımız istemez ki her şeyi geride bırakıp yeni bir hayata başlamak.
Ama bırakmak sadece yanında götürmemek değil, zira çoğu kere kaçmak istediklerimizi alırız yanımıza. Beynimizden, kalbimizden çıkarmadığımızı giderek nasıl çıkarırız ki.
İnsan tarihini yanında taşır.
Nereye gidersek gidelim, gitmemize sebep olanları da bavulumuza koyup öyle gideriz. Sadece yerimiz, bulunduğumuz şehir yâ da sokak farklıdır o kadar. Onun dışında hayatımızda ki her şey bizimledir.
Dedim ya; gitmek unutup ta gidilebiliyorsa anlamını tam mânâsıyla bulur.
Unutmaya çalışmak için gitmek, gitmek değildir.
Gidememek...
Birçok sebebi vardır.
Bir çocuk, eş, sevgili, iş, anne yâda binlerce anlam yüklediğimiz sokaklar.
Yanımızda götürdüklerimiz değil, kimi zaman da götüremediklerimizdir bizi yollara düşmekten alıkoyan.
Deseler ki; hadi şu gün şu saatte bir daha dönmemek üzere yeni bir hayata yeni bir şehirde başlamak için gideceksin. Bütün ayrıntılar da düşünülse ve elimize tek kişilik ve tek seferlik bir bilet tutuşturulsa.
Merak ediyorum; kaçımız bilette yazan saatte istasyonda oluruz?
Bütün vazgeçemediklerimizi, asla dediklerimizi geride bırakıp, yanımıza hiçbir şey almadan bir kendimizi alıp yanımıza, çekip kapıyı çıkmak her günkü hayatımızdan.
Kaçımız bu cesareti bulabilirdi kendinde?
Ama ne mümkün.
Giderken götürdüklerimiz değil, götürmek istediklerimizdir bizi vazgeçiren. Bavula sığmayacak olanlardır bu gitmeleri bir ömür erteleten.
İnsan her şeyi bırakıyor da, "canım" dediklerini bırakıp gidemiyor.
Her ne kadar gerçekte yapamasakta, hayalen de gitmek bazen iyi geliyor insana.
Ya da gidebilecek olduğumuz halde gitmemek, bu koca şehirde sevdiklerimizi tek başına bırakamamak.
Sanırım en büyük fedakârlık bu:
Gitmiyorum! Kalacağım yer olmadığı için değil, gideceğim yer olduğu için.
09.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|