"Biz de 'Ey Âdem,' dedik. 'Şüphesiz ki bu [şeytan] senin ve hanımının düşmanınızdır; sakın sizi aldatıp da Cennnetten çıkarmasın, sonra meşakkate düşersin. Cennette sana ne acıkmak vardır, ne çıplak kalmak. Orada susamazsın, güneşten rahatsız da olmazsın."1
Cenâb-ı Hak, görüldüğü gibi Hz. Âdem'le Havva anamızı Cennete yerleştirip oranın güzelliklerinden ve bu güzelliklerden mahrum etmeye çalışan şeytanın düşmanlığından, Cennetten çıkarmak için çalışacağından bahsetmektedir.
Gerçekten şeytan şeytanlığını yapmış, ölümsüzlüğe ereceklerine yemin ederek onlara yasak meyveden yedirtmiş ve Cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştu.
Artık Cennette değillerdi, ama bu sayede nice nefis mânevî meyveler yetişecek, nice hikmetler ortaya çıkacaktı.
Hz. Âdem ve nesli melek değil, bir beşerdi. Meleklerin makamı sabitti. Âdemoğullarına ise nihayetsiz makam ve mertebeleri katedebilecek bir özellik verilmişti. Herbiri birer çekirdek ve tohum gibi olan kabiliyetleri inkişaf edecek, gelişecek, Cennete liyakat kesbettikten sonra oraya gireceklerdi.
Evet, insan melekten farklı bir mahlûktu. Bu gelişmiş kabiliyetleriyle Cenâb-ı Hakkın güzel isimlerine ayna olacak, yeryüzünde Allah adına hükmedecek, vekâlet edecekti.
Yaratılışla birlikte imtihan başlıyordu. Allah, Hz. Âdem'i oğullarına doğru yolu göstermesi için peygamber seçmişti. Soyundan daha nice doğru yol rehberleri gelecek, insanlara Cennete giden yolu göstereceklerdi. Cenâb-ı Hak buyurmuştu ki: "Benden size bir hidâyet rehberi geldiğinde, kim Benim gösterdiğim yola uyarsa, sapıtmaz ve bedbaht da olmaz."
Evet, sonsuzluk rehberinin gösterdiği doğru yoldan giden sapıtmayacak ve bedbaht, yani mutsuz da olmayacaktı. Dünya ve ahiret mutluluğu rehbere uymaya bağlıydı.
O rehberi tanımayanın dünyası da berbat, ahireti de berbat olurdu. Dünya misafirhanesine gelip misafirhane Sahibinin sayısız nimetleriyle beslendiği halde Onu tanımamak, buyruklarına kulak vermemek; varlığını, birliğini haykıran sayısız delilleri görmemek kör ve sağır olmak demekti. Bu gerçeklere burada kör ve sağır olanlar, orada da kör olarak haşredileceklerdi. Cenâb-ı Hak bunu da şöyle anlatır: "Kim Benim kitabımdan yüz çevirirse, onun geçiminde darlık olur ve kıyâmet gününde onu kör olarak haşrederiz. O zaman 'Ey Rabbim,' der. 'Niçin beni kör olarak haşrettin? Halbuki ben dünyada çok iyi görüyordum.' Allah buyurur: 'Evet, öyleydin. Fakat sana âyetlerimiz geldiğinde sen onları unutmuştun. Bugün de sen böyle unutulursun. Hevesine uyup haddini aşan ve Rabbinin âyetlerine îman etmeyen kimseyi Biz işte böyle cezâlandırırız. Âhiret azâbı elbette daha şiddetli ve daha devamlıdır."
Ne kadar acı ve ibretli değil mi?
Dipnotlar:
1- Tâhâ Suresi: 117.
2- A.g.s. 123-127.
09.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|