"Kardeşlerim, hiç merak etmeyiniz. Kat'î kanaatim geldi, bizler bir inayet altında, gayet ehemmiyetli bir hizmette ve ihtiyar ve iktidarımız haricinde bir Dest-i Gaybî tarafından istihdam ediliyoruz."1
"Biz bir himayet ve inayet altındayız."2
"Bu yeni hadise-i taarruziyeden müteessir olmayınız. Çünkü mükerrer tecrübelerle, Risâle-i Nur inayet altındadır."3
Bu ifadelerin sahibi Bediüzzaman Said Nursî olsun, talebeleri olsun bu inayet ve himayeyi sürekli göregelmiş, hissedegelmişlerdir. Allah, dinine hizmet eden fedakârlara, daima inayet ve yardımını, en zor anlarda hıfz ve himayesini göndermiştir.
Allahu ekber demenin, Kur'an okumanın, dinle ilgili en cüz'î bir faaliyetin dahi suç sayıldığı bir dönemde kalkacaksınız; Allah'tan, dinden, imandan, peygamberden bahsedeceksiniz, yazdığınız eserler yüzlerce gönüllü tarafından altı yüz bin nüsha çoğaltılacak; onları teşvik, taltif ve takdir için mektuplar yazacaksınız, gizli bir cemiyet olabileceği veya gizli bir cemiyetle bağı olabilir düşüncesiyle mektuplarınız didik taranacak, ancak bunlarla ilgili en ufak bir ipucu dahi bulunamayacak, iş olsun kabilinden esnafın alacak defterindeki isimleri cemiyetin üyeleri olarak gösterme gibi bir garabete düşülecek, suç bulamayınca da beraat verilecek.
Beraattan sonra Bediüzzaman, Denizli'de kendisini tarassutla taciz edenlere, büyük amirlerine, polis müdürüyle müfettişlere şöyle diyecek:
"Risâle-i Nur'un kabil-i inkâr olmayan bir kerâmetidir ki, yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer risâle ve mektuplarımda ve binler şakirtlerde hiçbir cereyan, hiçbir cemiyetle ve dahilî ve haricî hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alaka dokuz ay tetkikatta bulunmamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu harika vaziyeti versin? Birtek adamın, birkaç senedeki mahrem esrârı meydana çıksa, elbette onu mes'ul ve mahcup edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki, 'Pek harika ve mağlup olmaz bir deha bu işi çeviriyor'; veya diyeceksiniz: 'Gayet inayetkârâne bir hıfz-ı İlâhîdir.' Elbette böyle bir deha ile mübareze etmek hatadır, millete ve vatana büyük bir zarardır. Ve böyle bir hıfz-ı İlâhî ve inayet-i Rabbaniyeye karşı gelmek, firavunane bir temerrüddür."4
Bu muhafaza, bu yardım haklılığın ap açık bir delili değil midir?
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 25
2- A.g.e., s. 284
3- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 148
4- Emirdağ Lâhikası, s. 12
03.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|