Celal Bayar ve Adnan Menderes'in sırasıyla liderliğini yaptığı Demokrat Parti (DP), 1960 Darbesinden sonra kapatıldı. Yönetim kadrosu da en ağır şekilde cezalandırıldı.
Ancak, partinin misyonu devam ediyordu. "Demirkırat" amblemli Adalet Partisi, 1961, 65 ve 69 seçimlerinde, DP'nin devamı bir siyasî teşekkül olduğunu, iddianın ötesinde ispat etti.
Haliyle, Bayar ve Menderes ailesinin hayattaki fertleri de bu parti içinde yer aldılar.
Ne var ki, parti içinde yaşanan en büyük sıkıntı, yine bu iki aileye mensup şahsiyetlerin hatalı davranışları, yahut başka emellere âlet edilmeleri sebebiyle yaşandı.
AP, ülkenin refah ve kalkınması uğrunda tam da hızını almış gidiyorken, arka planda Celal Bayar'ın olduğu ciddî bir bölünme tehlikesiyle yüzyüze geldi. Bayar ve Menderes'in çocukları grup hareketi şeklinde ayrıldılar ve son derece yıkıcı bir muhalefeti şiâr edinmiş bir başka partinin kurucuları (1970) oluverdiler.
Ne var ki, F. Bozbeyli başkanlığındaki bu partinin ülkeye ve millete herhangi bir menfaati olmadığı gibi (Demokratları böldü), bünyesine aldığı acılı Menderesler'e de bir siyasî ikbâl yolunu açamadı. Tam aksine, onların ikbâl ve istikbâllerini kararttı.
Daha sonraları ise, yine bu acılı ailenin peşpeşe dramatik ölümlerine, yahut yaralanıp sakat kalmalarına şahit olundu.
Aydın milletvekili olan büyük oğul Yüksel Menderes'in, 1972 yılı Mart'ında Ankara'da intihar ettiği açıklandı. Ancak, ölümü şüpheliydi. Hâlen de aydınlatılabilmiş değil.
Gariptir ki, ortanca oğul Mutlu Menderes'in de 1978'in yine Mart ayında bir trafik kazasına kurban gittiği ilân edildi ki, bu hadisenin üzerinde de kalın bir sis perdesi var.
Ve-Allah uzun ömürler versin-Aydın Menderes. O da milletvekili iken, geçirmiş olduğu fecî bir trafik kazası sonucu sakatlandı ve aktif siyaset yapamaz bir hale geldi.
Oysa, Aydın Bey-asla üzmek istemeyiz-siyasete uzun yıllar asıldı, durdu. Birbirinden çok farklı mahiyetteki siyasî kulvarlarda at koşturdu. Hatta, tarihe karışan bir partinin de genel başkanı oldu. Vesaire...
Ancak, bir türlü hedefinde muvaffak olamadı. Üstelik, zaman zaman sarf etmiş olduğu çok büyük lâfların da altında kaldı.
Onun, münferit veya müstakil davranışlarla yapmış olduğu siyasette muvaffak olmasına İlâhî takdir müsaade etmedi. Önüne çeşitli engeller çıktı, sonunda da sarsıcı bir kaza ile sandalyeli bir hayata mahkûm oldu. Allah, beterinden muhafaza etsin ve ona huzur-u daimî ihsan etsin.
Gelinen son nokta şudur ki, aktif siyaset yolu, Menderes'in aile efradı için hemen tümüyle kapanmış görünüyor.
Fiiliyatta son derece dramatik olan bu durum, fikriyat ve mâneviyat cenahıyla herhangi bir zıtlık peydâ etmiyor: Zira, demokrasi "hanedan siyaseti"ni kaldırmıyor, onunla uyum, ülfet sağlayamıyor.
Pakistan'daki durum
Türkiye'de Menderes ailesinin başına gelen elim hadiselerin, Pakistan'daki Butto ailesinin başına gelenlerle olağanüstü derecede benzerlik arzettiğini görmekteyiz.
Adnan Menderes'in çocukları gibi, yine zulmen idam edilen Zülfikâr Ali Butto'nun çocukları da, babalarından sonra bütün kuvvetleriyle siyasete asıldılar.
Babaları 1979'da idam edilen Murtaza ve Şahnavaz Butto, Kabil ve Şam'da bir müddet sürgün hayatı yaşadılar. Bu halde iken, ayrıca "El-Zülfikâr" isimli bir terör örgütünü kurmakla suçlandılar.
Şahnavaz, 1985'te Fransa'nın Cannes kentindeki evinde ölü bulundu. Zehirlendiği ve ölümünün şüpheli olduğu biliniyor.
Murtaza Butto, uçak kaçırmakla da suçlandı ve zamanla ülkeyi terk etmeye zorlandı. Daha sonra döndü, bir başka partiye girdi. Kız kardeşiyle zıtlaştı. Nihayet, 24 Eylül 1996'da Karaçi'deki evinin önünde, polislerin ateş açması sonucu 6 parti üyesiyle birlikte öldürüldü.
Butto'nun kızı Benazir ise, siyasette kardeşlerinden daha aktif ve daha şanslı durumda görünüyordu. Ancak, yine de birkaç kez sûikastlı saldırılara mâruz kaldı.
1988'de Ziya Ül Hak'ın ölümünün ardından, siyasetteki yıldızı parladı. Yapılan genel seçimleri kazandı ve 35 yaşında, bir Müslüman ülkenin ilk kadın başbakanı oldu.
1990'da ise, dönemin devlet başkanı tarafından yolsuzluk suçlamasıyla görevinden alındı. Ancak, 1993'teki seçimlerde yeniden iktidara gelmeyi başardı.
Fakat, bir türlü rahat yüzü göremedi. Tekrar yolsuzlukla suçlandı ve bu sebeple Londra'ya sürgüne gönderildi. Sonra General Müşerref, 1999'da darbe yaptı. Demokrasi bir başka bahara ertelendi.
Benazir Butto, son olarak 18 Ekim 2007'de 8 Ocak 2008'deki seçimlere katılmak üzere Pakistan'a döndü. Döndüğü gün, kanlı bir saldırıya (140 kişi öldü) mâruz kaldı.
Yeniden iktidara gelmeye hazırlanan Benazir Butto'ya karşı yapılan son saldırı ise, 2007'nin son günlerinde gerçekleşti ve ne yazık ki hayatını kaybetti.
Bu elim hadisenin sıcaklığı had safhada olduğu bir anda ortaya çıkan Benazir'in 19 yaşında oğlu Bilavel, "annesinin yolunda" siyasete devam etme sinyalini verdi.
Pakistan'a hürriyet ve demokrasinin gelmesine ne kadar istekli isek, genç Bilavel'in aktif siyasete girmesine de o derece isteksiz durumdayız.
Annesi ve amcaları gibi, hayatını boş yere heder etmesinden endişe ediyoruz. Tıpkı, bizdeki Menderes'in çocukları gibi...
Evet, demokrasi kahraman siyasîleri kabul eder, ancak o kahramanların çocuklarına bir türlü iltifat etmez; etmemiş ve etmiyor.
03.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|