Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Yabancılarla mülk mübadelesi



Zaman zaman ortalığı kaplayan yaygaralardan biri şudur: Yabancı uyruklu insanlar, büyük paralar sarf ederek Türkiye’den mülk-toprak alıyorlar. Böyle giderse, vatan toprakları elden gidecek. Zinhar karşı çıkılması gerekir.

Evet, bu bir yaygaradan ibarettir. Vatandaşı gereksiz yere strese, sıkıntıya sokmak demektir.

Zira, hiçbir ülkenin vatandaşı gelip burada istediği kadar mülk satın alamaz. Kanun bu işe bir sınır, bir ölçü getirmiş. Sizin vatandaşınız gidip başka bir ülkeden ne kadar toprak satın alabiliyorsa, yabancılar da ancak o nisbette mülk alabiliyor.

Burada konulan ölçü, mütekabiliyet ölçüsüdür.

Yani, iki tarafın karşılıklı şekilde sahip olabilecekleri gayr-ı menkuller, birbirine eşit, birbirine denk olacak.

Bu ölçü ve sınırın dışına çıkmak serbest olmadığı gibi, kolay bir iş de değil.

Bununla birlikte, yapılan araştırmalara göre, Türk vatandaşlarının yabancı ülkelerde satın almış oldukları veya şu an itibariyle sahip bulundukları mülk ve emlak miktarının, mukabil miktardan daha fazla olduğunu gösteriyor.

O halde, telâşa, paniğe ve yaygara koparmaya ne gerek var?

***

Bir başka nokta da şudur: Türkiye’de mülkiyet sahibi olmaya çalışan hiçbir ülkenin vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kadar kalabalık bir aile nüfusuna sahip değil.

Türkiye, genel olarak nüfusu kalabalık ve dinamik olan bir ülkedir. Bu cihetten korkmaya hiç gerek yok. Karşılıklı mülkiyet satın almalarda, Türk vatandaşlarının galip geleceğine ve kârlı çıkacağına hiç şüphe yok.

Kaldı ki, bugünün işgal, istilâ ve sömürü şekli değişmiştir. Eski zamanlarda yapılanlara hiç benzemiyor.

Günümüzde, ilim, fen, teknoloji ilerlemiş olduğu için, en büyük kazanımlar da bu usûl ve metodlarla olabiliyor.

Bilgi çağınını insanları, hayatı kolaylaştıracak keşif ve buluşlarını oturduğu yerden dünyanın hemen her tarafına pazarlayıp satabiliyor. İllâ da bir yerlere gidip orada toprak elde etmesi gerekmiyor.

Dolayısıyla, insanlarımızın zihnini boş ve gereksiz şeylerle meşgul etmemeli, onları dünya çapında takdir edilecek ve talep oluşturacak işlere, san’atlara yöneltmeli. Tâ ki, her sahada ve her meslekte hiç olmazsa söz sahibi, irade ve inisiyatif sahibi olabilsinler.

Aksi yöndeki telkin ve yönlendirmeler, insanımızı sadece oyalayıp zaman kaybettirir. Bunu ise, aklı başında hiç kimsenin yapmaması lâzım.

***

Ayrıca, şunu da bilmek lâzımdır ki, Türkiye’nin düşmanları, buradan toprak satın almak usûluyle düşmanlık etmez. Bunu başka türlü yapar ve nitekim de yapıyor.

Meselâ, terör örgütüne bir şekilde destek vererek, ülkemizi karıştırmaya, huzurumuzu bozmaya çalışan devletler, hükümetler var. Yani, meselâ onlar buraya gelmeden, herhangi bir mülkiyet satın alma cihetine gitmeden de düşmanlık edebiliyor ve çokça zarar verebiliyorlar.

Bu meselede ortaya çıkan bir gerçek şu olmalı:

Evet, daima uyanık ve müteyakkız olmalıyız, ancak kendi kendimizi aldatacak kadar da saf olmamalıyız.

GÜNÜN TARİHİ 22 Aralık 1918

Meclis-i Mebusan’ın feshi

Sultan Mehmed Vahdeddin, savaş mağlûbiyetinin hâsıl ettiği moralsizlik ve işgal kuvvetlerinin de artan baskıları neticesi, Meclis-i Mebusan’ı feshetti.

Bu, Sultan Vahdeddin’in Meclis hakkında yapmış olduğu ilk fesih kararıydı.

Nitekim, 11 Nisan 1920’de de aynı durum tekrarlanmış oldu.

Yine aynı padişahın fermanıyla, ancak işgalci İngiliz kuvvetlerinin dayatması sonucu, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı da feshedilmiş oldu.

İlk Meclis feshiyle, aslında işgalcilere bir nevî cesaret vermiş ve onlara Osmanlı idaresine müdahale etme kapısını aralamıştı.

Sultan Vahdeddin, bu uygulamayı kerhen ve istemeyerek yapmış olsa bile, netice itibariyle bunun yanlış olduğu aşikârdır.

Zira, işgal güçlerinin hoşuna gidecek, onların elini güçlendirecek ve en mühimmi de sultanı yalnızlaştıracak bir politikaydı, bu.

Taviz tavizi çeker kaidesince, ne yazık ki Meclislerin feshedilmesi, daha büyük tavizlerin koparılmasını netice verdi.

Bu sebeple de, İstanbul ve Anadolu’nun birçok merkezi yaklaşık dört yıl müddetle kanlı işgal ve istilâ vak’asına şahit oldu.

22.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.12.2007) - Terörü besleyen ana damarlar

  (19.12.2007) - Eşref Edib'in 'Said Nursî' makalesi (4)

  (18.12.2007) - Bir Kandil yakmak

  (17.12.2007) - Susurluk'tan Şemdinli'ye

  (14.12.2007) - E–Sigara

  (13.12.2007) - Hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet

  (12.12.2007) - Pişmanlık ve zamanlama faktörü

  (11.12.2007) - 25 yıllık YÖK mağdurları

  (10.12.2007) - 93 Harbinde şânlı Plevne halkası

  (08.12.2007) - Sigarada merhametin sınırı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri