Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İslam YAŞAR

Mevlânâ yılı vesilesiyle



Mevlânâ Yılı...

2007 yılı tarihte artık bu sıfatla anılacak. Zîra, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı olan UNESCO, bu seneyi bütün dünyada Mevlânâ Yılı olarak ilân ve ihya etti.

Birleşmiş Milletlerin kuruluşundan hemen sonra faaliyete geçen bu teşkilât, insanlığın ortak değerlerinden müteşekkil bir bilim ve kültür zemini teşekkül ettirmek için her yılı bir mefhuma veya şahsiyete tahsis edip dünya çapında kutlamaya başlamıştı.

Mefhumlar seçilirken sevgi, barış, kardeşlik, çocuk gibi her insanın ilgisi ve ihtiyacı olan mânâları ihtiva etmesi; şahsiyetler tercih edilirken de insanlığın ilerlemesine, huzuruna, mutluluğuna katkıda bulunacak eserler verip çalışmalar yapmış olmaları esas alınmıştı.

Sene tahsisinde ise mefhumlarda, o hususta menfi veya müsbet mânâda insanlığı etkileyen hadiselerin meydana geldiği yılları; şahıslarda, doğum veya ölüm yıldönümlerinin asır ortalarına veya sonlarına tekabül eden seneleri tercih etmek teamül hâline getirmişti.

Meselâ, bazı devletler arasında savaş çıkma ihtimalinin zuhur ettiği zamanlarda barış; düşmanlıkların, merhametsizliklerin arttığı yıllarda sevgi, çocuk istismarcıları çoğalınca da çocuk konusu seçilip işlenmişti.

Eserleri insanlığa malolan büyük şahsiyetlerden Balzac’ın ölümünün yüzüncü yılı olan 1950 senesi, ‘Balzac Yılı’, Yunus’un vefatının altı yüz ellinci sene-i devriyesi olan 1972 yılı ‘Yunus Emre Yılı’ ilân edilmişti.

Aslında bundan önceki herhangi bir seneyi Mevlânâ’ya tahsis etmek için bazı sebepler bulmak mümkündü ama 2007 yılı onun doğumunun sekiz yüzüncü senesine tekabül ettiğinden bu yılı seçildi.

Bu vesile ile onu daha iyi tanımak, tanıtmak, anlayıp anlatmak için Türkiye başta olmak üzere Amerika, Kanada, Japonya, Avustralya, İngiltere gibi pek çok ülkede anma toplantıları tertip edildi.

İstanbul, Konya, Nevyork, Meksiko, Cihago, Vatikan, Sidney, Tokyo, Yeni Delhi, Viyana, Londra, Paris gibi şehirlerde sahanın mütehassısları Mevlânâ’yı anlattılar, değişik milletlere mensup san’atçılar çeşitli dillere çevrilen Mesnevî’den bazı bölümleri seslendirdiler.

Kültür Bakanlığına bağlı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu ve İstanbul Tarihî Türk Müziği Topluluğu değişik ülkelerde konserler verdi, Kültür Bakanlığının semazen grubu sema gösterileri yaptı.

Bilhassa Mevlânâ’nın vefat yıldönümü olan Aralık ayında Türkiye’de ve dünyada onu anan kuruluşlar daha da arttı. O büyük mütefekkir, tertiplenen toplantılarla, icra edilecek konserlerle, yapılan sema gösterileri ile yıl boyu dünya milletlerinin kültür gündemlerinde yer aldı.

Mevlânâ’yı anma faaliyetleri hiç şüphesiz bir yıla münhasır kalmayacak. Bu seneki kadar kesif olmayacak ama daha önce olduğu gibi bundan sonra da dünya çapında anılmaya devam edilecek.

Mevlânâ Yılı, İslâm âlemi ve Türk milleti açısından büyük bir başarı. Mevlânâ’nın örnek şahsiyeti; cezbenin, coşkunun, âhengin tezahürü olan sema hareketi ve eserlerinin muhtevasını teşkil eden san’at, sevgi, hoşgörü gibi beynelmilel değerler bu başarının kazanılmasında en müessir unsur oldu.

Asırlar boyu onun mihveri etrafında dönerek hayat bulan hânedan mensuplarının, muhibbânının, müridânının, san’atkârların, semazenlerin samimî gayretleri de Mevlânâ mefkûresinin, onun yaşadığı zamanı ve mekânı aşmasını sağladı.

Mevlânâ da babası gibi saraylardan uzak durup saltanat çevrelerinin iltifatlarına itibar etmemesine rağmen; oğlunun kurduğu, torununun teşkilâtlandırdığı tarikat, devlet ricaline yakın olduğu ve ‘havas tarikatı’ telâkki edildiği için ilim, san’at çevreleri ile siyasî merciler de bu kararın alınmasında mühim rol oynadı.

Zaten, Türkiye’deki faaliyetleri Kültür ve Turizm Bakanlığının tertip etmesi, yurt dışındaki organizasyonları da o ülkelerdeki büyükelçilerin, konsolosların yapması, hükümetin meseleyi sahiplenmesinin neticesidir.

Bütün bunlara, aralarında Müslümanların da bulunduğu UNESCO mensuplarının ilgisi de eklenince, Anadolu’nun mânevî ikliminde neşv ü nema bulan bir hareket, beynelmilel alâkaya mazhar oldu.

***

Bediüzzaman Yılı...

Şimdi sıra bunun ihdas, ilân ve ihyasında.

Zîra, Anadolu’da yetişen mümtaz simalardan biridir Bediüzzaman. O da İslâm’ı, imanı, insanı Anadolu’da tanıdı, ‘imanın insanı insan ettiği’ gerçeğini orada gördü ve imanı ihya edip insanı tekâmül ettirme mücadelesini de yine orada verdi.

“Ben Hicaz’da olsam buraya gelirdim” dedi, Van’da inzivada iken hükümetin, hakkında aldığı sürgün kararına kızıp onu Hicaz taraflarına götürmek isteyen talebelerine, dostlarına.

Sürgün hayatı yaşadığı Burdur, Isparta, Barla, Kastamonu gibi Anadolu şehirlerinde ve pek çok talebesi ile birlikte hapsedildiği Eskişehir, Denizli, Afyon hapishanelerinde Kur’ân’ı tefsir ederek asrın en müessir imanî ve içtimaî hareketi olan Nur hizmetini başlattı.

Risâle-i Nur Külliyatının telif edilmesiydi bu hareketin ilk merhalesi. Hükümetler yasakladığı hâlde, halkın her tehlikeyi göze alarak eserlere sahip çıkması, istinsah edip Anadolu’ya yayması da ikinci merhale.

Üçüncü merhalede ise Bediüzzaman, Ellili yıllarda yazdığı lâhika mektupları, takındığı siyasî tavırları ve yaptığı içtimaî faaliyetleri ile hizmetini tahkim ve tanzim etti.

Bunlarla da iktifa etmedi; zamanın zorluklarına ve zaruretlerine rağmen Amerika’ya, Avrupa’ya, Japonya’ya, Vatikan’a, Mısır’a, Pakistan’a, Mekke’ye, Medine’ye bazı Risâlelerini gönderdi ve hayatta iken hareketine cihanşümul bir intişar zemini hazırladı.

Vefatından sonra talebeleri Nur hizmetlerine aynı şekilde devam ettiler ve onun “Nur Şakirdleri mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershâne-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes her bir meselesini tam anlamaz. İman hakikatlerinin izahı olduğu için hem ilim, hem mârifetullah, hem huzur, hem ibadettir” sözlerinden hareket ederek vatan sathını dershâne-i nuriyelerle donattılar.

Ardından, her gün o dershanelerde ve evlerde muntazaman yapılan Nur Derslerinin yanı sıra; vefat yıldönümü vesilesiyle kasabaların, şehirlerin en büyük salonlarında Bediüzzaman’ı anlatan toplantılar yaptılar.

Sair zamanlarda Risâle-i Nur’un içtimaî meselelere getirdiği izahları anlatmak için her seviyeden insanın katıldığı seminerler, konferanslar, paneller, açık oturumlar, sempozyumlar tertip ederek Nur Hareketini millete mâlettiler.

Bu arada, kendilerinin çıkardıkları gazetelerle, dergilerle veya müessir oldukları mevkutelerle Bediüzzaman’ın şahsiyetini, fikriyâtını ve Risâle-i Nur’un muhteviyâtını anlatarak hem cemaatin fertleri arasında irtibat vesileleri ihdas ettiler, hem de memleketin kültür hayatını zenginleştirdiler.

Çeşitli vesilelerle yurt dışına çıkan Nur Talebeleri, gittikleri yerlere zarurî eşyaları ile birlikte Risâle-i Nurları da götürerek dünyanın pek çok yerinde yeni hizmet zeminleri teşekkül ettirdiklerinden zamanla bu faaliyetler, oraları da içine alacak şekilde genişledi.

Hizmetlerini anlatmak için yazılı, sözlü her türlü hitap unsurundan istifade eden ve bütün teknik imkânı kullanan Nur Talebeleri, bazı radyolarda Risâle okuyarak Bediüzzaman’ın radyo için söylediği “İnşallah bir zaman gelip radyo ile bütün âlemlere ders verilecek ve -Risâle-i Nur- ilân edilecektir” şeklindeki tesbitini tahakkuk ettirdiler.

Radyo vasıtasıyla yapılan Risâle-i Nur’u yayma çalışmalarını, çok geçmeden bilgisayar, teyp, video, CD gibi cihazlarla herkesin istediği zaman dinleyip seyretmesini sağlama çalışmaları takip etti.

Nihayet, tekniğin ulaştığı son merhale olan televizyon ve internet imkânları da Nur hizmetinin intişar vasıtaları arasına girdi ve bir çok televizyon kanalı ve internet sitesi ekranlarını Said Nursî’ye ve Risâle-i Nur’a açtı.

Şu anda sadece Bediüzzaman ve Risâle-i Nur üzerine yayın yapan bazı radyoların, televizyonların yanı sıra münhasıran onları insanlığa duyurmak maksadıyla açılan onlarca internet sitesi faaliyetlerine devam ediyor.

Böylece Bediüzzaman’ın, “Bütün zemin yüzünü bir meclis-i münevver, bir menzil-i âli ve bir mekteb-i imanî hükmüne geçirmeye vesile olan bu radyo nimetine bir şükür olarak, beşerin hayat-ı ebedîyesine sarf edilecek olan kemalât-ı tayyibe beşte dördü olacak” şeklindeki tesbiti de hızla gerçekleşiyor.

Bütün bunlar Bediüzzaman’ın, insanlığın gelişmesi, huzuru ve saadeti için en az Yunus, Mevlânâ, Balzac ve Birleşmiş Milletlerin adına yıl tahsis ettiği diğer şahsiyetler kadar hizmet ettiğini gösteriyor.

Zaten onlara, sadece adlarına tahsis edilen yılda yapılan faaliyetlerden çok daha fazlasının, Bediüzzaman için her sene yapılmakta olması ve bu vesile ile binlerce insanın İslâmiyeti seçmesi de ona duyulan sevginin tezahürüdür.

Bu itibarla ‘Bediüzzaman Yılı’ zaten dünyada her sene fiilen yaşanıyor.

Hâl böyle olunca yapılması gereken şey, bu gerçeğin beynelmilel kuruluşlar tarafından da tescil edilmesidir. Bunun yolu da UNESCO’nun gelecek yıllardan birini ‘Bediüzzaman Yılı’ ilân etmesinden geçmektedir.

Aslında bunun için ilk teşebbüsü vatan ve millet adına hükümetin yapması gerekir. Kültür Bakanlığı, hükümeti temsilen böyle bir teklifte bulunduğu takdirde Said Nursî’nin, “Gelecek yakın bir zamanda bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, âlem-i İslâm’a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risâle-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir” sözleri de tahakkuk etmiş olur.

Hükümetler açısından, Bediüzzaman’ın geleceğini söylediği ‘yakın zaman’ daha gelmemiş olmalı ki, devlet ricalinde ve hükümet erkânında henüz böyle bir teşebbüs temayülü yok.

Onun için bu iş de yine Nur Talebelerine, Risâle-i Nurlar sayesinde imanlarını kurtaran dostlarına veya onun fikir muhitinde yetişen din, ilim, edebiyat, san’at ve siyaset adamlarına kalıyor.

Dünya kültür hazinesine kazandırılmak istenen kişilere tahsis edilecek yıllar seçilirken, o şahısların doğum ya da vefat yıldönümlerinin, asır başlarına veya sonlarına denk gelmesi esas alındığından ‘Bediüzzaman Yılı’ ilân edilmesi için en münasip zaman, onun doğumunun 133. senesine de tekabül eden ve vefatının ellinci yılı olan 2010 yılıdır.

Böyle bir teşebbüsün tahakkuk edebilmesi için müteşebbislerin önünde iki sene var. Eğer bu zaman içinde bir yandan mutad faaliyetler devam ederken diğer yandan gereken evraklar hazırlayarak Birleşmiş Milletlere müracaat ederlerse ‘Bediüzzaman Yılı’na doğru giden yolda yürüyüş başlamış olur.

Şurası muhakkak ki, Birleşmiş Milletlerin veya benzer kuruluşların adına yıl ihdas etmesi, Bediüzzaman Said Nursî’ye pek bir şey kazandırmasa da insanlığa çok şey kazandıracaktır.

Zira insanlık, bugün yeryüzünü beşerî zaafların kanlarından, kinlerinden, ihtiraslarından temizleyip bütün milletleri içine alacak umumî ve daimî bir barışa, kardeşliğe her zamankinden daha çok muhtaçtır.

Bunun kaynağını gösterip müjdesini veren âlim de Bediüzzaman’dır:

“Eğer başına çabuk kıyamet kopmazsa, hakaik-ı İslâmiye, beşeri esfel-i safilîn derece-i sukutundan kurtaracak ve ruy-u zemini temizleyip sulh-u umumiyi temin etmeye vesile olacaktır.”

16.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (09.12.2007) - Hayata hizmet etmek

  (02.12.2007) - Sürgün yollarında

  (25.11.2007) - Dehşetin lezzeti

  (18.11.2007) - Diyarbakır'ın hikâyesi

  (11.11.2007) - Faruk Nafiz Çamlıbel

  (04.11.2007) - Yahya Kemal’in dönüşü

  (28.10.2007) - Bediüzzaman ve Eskişehir

  (21.10.2007) - Karahisar’ın nurânî yüzü

  (14.10.2007) - Sürgün yerinde sıla sıcaklığı

  (07.10.2007) - Şairlerin nazarında Süleymaniye

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri