NEI (Amerikan İstihbarat Raporu) ile İran ile Amerikan ilişkilerinin geleceği daha da karmaşık veya belirsiz hale gelmiştir. En azından İran’a yönelik bir darbe ihtimali zayıflamıştır. Buna mukabil, ABD ile İran arasında pazarlık marjı artmıştır.
Öte yandan, Annapolis Konferansına iştirak üzerinden Suriye ile, ABD yakınlaşması sağlanırken buna mukabil, İran-Suriye cephesinin ve ittifakının geleceğine gölge düşmüştü. İşte bu söylentileri ve beklentileri boşa çıkarırcasına Beşşar Esad, el Hayat gazetesine bir değerlendirmede bulundu. İran-Suriye ilişkilerinin sarsılmaz olduğunu söyledi. Aslında, bu açıklama ‘tahsilu hasıl’ kabilinden bir açıklama. Kolay kolay Suriye-İran ilişilerinde bir değişme sözkonusu değil. Taktik ilişkiler zaman zaman değişse bile aralarındaki stratejik zemin kolay kolay değişir gibi değil. Zira bu ilişkiler İran devrimiyle birlikte kuvveden fiile çıktı. Tarihi bir menfez buldu.
Baba Esad aradığını İran’da, İranlılar da Esad Suriye’sinde buldu. 30 yıl boyunca bu istisnaî ilişkiler iki ülkenin çıkarlarına da hizmet etti ve dış tehditlere karşı onları güçlü kıldı. Bundan dolayı taraflardan birisinin bu ilişkiden ve bağdan vazgeçmesi eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Bu vazgeçilmez ilişkilerin tabiatını ne teşkil ediyor? Daha doğrusu vazgeçilmeyecek şekilde iki ülkeyi biraraya getiren sır nedir? Meselâ neden Mısır ile İran değil de Suriye ile İran? Bu sorunun galiba tek bir cevabı var. Bu cevap Ürdün Kralı Abdullah II’nin Irak işgalinden sonra yaptığı bir tanım veya tesbitte yeralıyor: Teşekkül safhasındaki Şiî üçgen.
Irak’ın işgalinden sonra bölgede Şiî bir üçgen kuruluyor. Bu üçgenin bir tarafında İran var, öbür ucunda ise Suriye. 1979 yılında başlayan bu zincire yeni halkalar ekleniyor. Irak zincire katılan yeni halkayı temsil ediyor. Bu zincirin en zayıf halkalarından birisi ise Lübnan. Suriye’nin Lübnan’dan atılmasıyla birlikte İran nüfuzu da zora girdi. Bundan dolayı Lübnan’ın iki Nasrallah’ından Maroni Patriği Nasrullah Sufeyr, Lübnan ordusunun güçlü adamı François El Hac suikastının arkasında bu sarsılmaz ittifakın yeraldığını ileri sürdü. Büyük ihtimalle de bu tesbit yerinde bir tesbit. Bush da suikasttan sonra bir kez daha Suriye rejiminden Lübnan’dan uzak durmasını istedi ama nafile. Dolayısıyla bu ittifaktan iki taraf da kârlı. Değiştirme gibi bir niyetleri de yok. Bundan dolayı, Beşşar Esad Annapolis’in hemen akabinde en üst seviyede Tahran’la biat tazelemeye gitti. Arapların ‘cefa’ dedikleri uzaklık iddialarını yalanladı ve reddetti. Suriye-İran ittifakını sarsılmaz ve vazgeçilmez (unshakeable) olduğunu söyleyen Beşşar Esad, her halukârda İran’la beraber olacaklarını ve hiç bir şartın kendilerini İran’la ittifaktan vazgeçiremeyeceğini söyledi. Bu ittifak çoklarının da ifade ettiği gibi, aslında, Şiî üçgenin ayrılmaz bir parçası. Her ne kadar Suriye rejimi kendisini Şiî olarak tanımlamıyorsa da aralarına taife akrabalığı olduğu söylenebilir.
***
Esat iki ülkenin ortak endüstri porjelerinin açılışında yaptığı değerlendirmede İran ve Suriye ilişkilerinin hiçbir zaman zayıflamayacağını söyledi. Oysa ki Arap ülkeleri ayrı koldan ABD ve İsrail ayrı koldan Suriye’yi İran mihverinden ve cephesinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Arap ülkeleri kendi açılarından ve zaviyelerinden İsrail ve ABD ise kendi zaviyesinden ittifakın küçük ortağı Suriye’yi iğra ve teşviklerle (incentives) İran ekseninden koparmaya ve ‘yola getirmeye’ çalışıyorlar. Ama bugüne kadar muvaffak olamadılar. Belki de Suriye bunun için daha ağır bedel veya mükâfat istiyor olabilir. Müşterek ve ortak otomobil fabrikasının açılışında yaptığı konuşmada Beşşar Esad bu çağrılara ve girişimlere meydan okurcasına şunları öylüyor: “Bu fabrikanın açılış münasebetiyle söylentilere karşı birlik ve beraberlik mesajı vermek istiyorum. Bu münasebetle teyid etmek isterim ki, ilişkiler hiçbir kaydu şart altında gerilemeyecek ve sarsılmayacaktır...”
Her ne kadar Suriye ile İran arasındaki ticarî münasebetler düşük seviyede olsa da İran bugüne kadar Suriye’de azımsanamayacak bir hacimde; 2 milyar dolarlık bir yatırım yapmıştır...
***
Tarihî perspektiften değerlendirdiğimiz zaman Suriye ile İran ilişkileri Memlüklüler ile Safeviler arasındaki ilişkilerin mahiyetine ve karakterine benziyor. Her ne kadar farklı yönleri olsa bile taifi bir ittifak olarak görünüyor. En azından Ürdün Kralı Abdullah II’nin tanımının içine giriyor. Dolayısıyla bu ittifak ABD ve İsrail karşı çıktıkları için değil bölgesel dinamikler ve yerleşik normlar açısından da kolay kolay kabul edilebilir bir durum değildir. Tarihin dokusuna ve kimyasına da aykırı. Anakronik bir durum.
16.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|