Hizmet için, lüks otomobillere, uçaklara değil, aşk ve şevke binmek gerekir. Zira, Müslüman fertleri, aileleri, cemaatleri tembellik/uyuşukluk zindanına atan sebeplerin başında en şiddetli düşman olan yeis (ümitsizlik) ve şevksizlik gelir. Ümit ile şevkini kaybeden, dünyanın en güçlü, en varlıklı insanı da olsa, bir varlık gösteremez. Çünkü, hedefe ulaştıran binek; aşk, şevk ve ümittir.
Bu kavramların tahliline, “Atalet-i mutlaka (mutlak tembellik, hareketsizlik, uyuşukluk) nedir?” sorusuna cevap bularak başlayalım.
- Atalet; ölümün biraderi (kardeşi),
- Ademin ammizadesi (yokluğun amcaoğlu)
- Vücut içinde adem (varlık içinde yokluk)
- Hayat içinde mevttir (ölümdür).1
Hayat bir faaliyet ve hareket; şevk ise, bineğidir. Otomobilleri, makineleri çalıştıran yakıt ve elektrik enerjisidir. Yakıtsız bir makine çalışmadığı gibi, şevki sönen bir insanın da Allah yolunda cihad etmesi (İslâmı anlaması, yaşaması ve yayması) beklenemez.
İnsan heyecanlı ve hareketli bir yapıya sahiptir. Olumlu veya olumsuz, mutlaka bir şeyle meşgul olacaktır. İşte yeis, heyecan ve hareketi öldürür; tembellik bataklığına atar; yolu keser, mânevî gücü kırar.
Toplum hayatını alt üst eden yeis, ferdi, içinde yaşadığı toplumu düşünmekten koparıp, şahsî menfaatlerine yöneltir. Ümitsizlik; karamsarlık, kötümserlik gibi bütün olumsuzlukların kaynağıdır. “Battı balık yan gider” dedirtir. Böylece gelişmenin, olgunlaşmanın, mükemmelleşmenin engeli, en dehşetli virüsü olur.
Ümitsizliğin psikolojik dayanağı, acizlik ve korkudur. Bu da hayatı anlamsız yapar, azaba çevirir ve çekilmez kılar. Aslında ümitsizlik, bir anlamda, zımnî olarak rahmet-i İlâhîyi de itham etmek gibidir. “Şirk-i hafî” (gizli şirk) kokusu taşıyor. Yani, Allah’ın sonsuz gücüne, yardımına, esirgeyicilik ve bağışlayıcılığına güvensizliktir. Zira, ümitsizlik, Allah’a iman zaafını işmam ediyor, çağrıştırıyor. Yani, “Ey Allah’ım, artık öyle bir perişan haldeyiz ki,—hâşâ—‘Sen bile kurtaramazsın!’” gibi fasit ve dehşetli bir sonuç çıkıyor! Halbuki kâinatın Yaratıcısı ve Yöneticisi; Kadir-i Mutlak, Rahim-i Mutlak, Ganiyy-i Mutlak ve Hakim-i Mutlak’tır. Elbette böyle bir Rabb-i Rahîme inanan bir Mü’min, asla ümitsizliğe düşmez. Üzüntüsü yeise dönüşmez.
Mü’min, ümitsizlik düşmanına karşı, “Ümidinizi kesmeyin”2 kılıncını kullanmalı. Bunun yanında Kur’ân’da doğrudan, yahut dolaylı olarak yüzlerce âyet-i kerîme ümit ve şevk aşılarken, ümitsizlik kapılarını kapattığını hatırlamalı. Unutmamalı ki, İslâm tarihi boyunca Müslümanlara ilimde, fikirde, hukukta, mimaride, sanatta, kısaca medeniyette büyük icat ve keşifler yaptıran; 1750’li yıllardan sonra da ecnebîleri aynı ruh ile çalıştıran haslet ümittir.
Şu noktayı da karıştırmamak gerekir: Üzüntü başka bir şeydir, ümitsizlik başka bir şey. İnsan olmak hasebiyle üzülürüz, endişe ederiz vs. Ancak hangi şart ve durumlar olursa olsun, ümitsizliğe düşmeyiz, düşemeyiz.
Dipnot: 1- Muhakemat, s. 71.; 2- Kur’an, Zümer, 53.
16.12.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|