Güney Afrikalı bir profesör, bazı araştırmalar için Hindistan’a gider. Hintli meslektaşıyla yolculuk ederken tren, istasyon dışında bir yerde durur.
Bekleyiş uzayınca Güney Afrikalı sebebini sorar. Hintli meslektaşı “Sebebini bilmiyorum, ama gidip bir sorayım” der.
Döndüğünde “Merak edecek bir şey yok,” der. “Tren yoluna bir inek uzanmış, kalkınca yola devam edilecek.”
Bunun üzerine Güney Afrikalı profesör “Hayret, 20. yüzyılda hâlâ ineğe tapılabiliyor!” deyince Hintli profesör sorar:
“Peki, sizde hiç böyle şeyler yok mu?”
Güney Afrikalı önce, “Yok” derse de biraz düşününce beyninde şimşekler çakar ve ürpererek şu cevabı verir:
“Haklısın dostum, bizde de var. Hatta bizim durum sizden de kötü. Sizin inek birazdan kalkar, ama bizde öyle inekler var ki, yıllar geçse bile yine yerlerinden kalkmazlar.”
***
Eskiden Mısır’da öküz mukaddesti. Hz. Musa (as) Mısır’daki Yahudileri kurtardı, ama bazılarının damarına işlemişti Apis öküzüne tapmak. Daha sonra “icl” hadisesi vukua gelir.
Acaba, bugün, hayvan kesimine karşı gelenlerin bazılarının genlerinde, “bakarperestlik”, yâni ineklere tapma hastalığı mı vardır? Bakarperestlik, totemcilik, ineklere tapma nasıl ve nereden kaynaklanmıştır? Öküze neden kudsiyyet atfetti Mısırlılar?
Mısır’ın büyük bir parçası kumistan, çöl. Bu büyük çölün içinde de mübarek Nil nehri akıyor. Öyle bir feyiz ve bereket veriyor ki, gayet mahsüldar bir tarla hükmüne geçmiş. O cehennem gibi sahrâ komşuluğunda şöyle Cennet gibi verimli, mübarek bir nehir ve toprak parçası. Bu çiftçilik ve ziraatı geliştirmiş. Halk, gayet de ziraate, çiftçiliğe rağbet ediyor.
Bu hâl, orada oturanların karakterlerine, seciyelerine öylesine işlemiş ki, ziraatı “kutsî” ve ziraat vâsıtası olan “ineği/öküzü” mukaddes bir ma’bud derecesine çıkarmış.
Hattâ o zamandaki Mısır milleti öküz ve ineğe, ibâdet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler. İşte o zamanda İsrailoğulları dahi o kıtada yaşıyordu. O hâl ve terbiyeden bir hisse aldıkları, “icl” meselesinden anlaşılıyor.
İşte Kur’ân-ı Hakîm, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmın risâletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidadlarına işlemiş olan o “bakarperestlik” mefkûresini (fikrini) kesip öldürdüğünü, bir “ineğin” zebhi, yâni kesilmesi ile anlatıyor.
İşte şu basit hâdise ile bir genel prensibi, her vakit, hem herkese gayet lüzumlu bir hikmet dersi olduğunu ulvî bir mu’cize ile beyân eder.
Yani kuban kesmek, aynı zamanda, “totemciliği, bakarperestliği, inekperestliği, maddeye karşı olan hevesi” kırıyor. Onların kudsiyyetini kesip atıyor! İnekler, mâbud derecesine çıkarılamaz; onları Yaratana teveccüh etmek gerekir. Buna kıyasen bil ki, Kur’ân-ı Hakîm’de bâzı tarihî hâdise sûretinde zikredilen cüz’î (basit veya küçük) hâdiseler, küllî (genel) düsturların uçlarıdır.1
Bugün, tabiata, atoma tapanlar, acaba bugün ineğe tapanlardan daha ahmak değil mi? Hiç olmazsa öküzde birkaç yüz milyar hücre vardır! Bu bir zihniyet ve iman farkıdır. Müslüman ineği kurban ederken, tabiatperetsler ve totemistler ineğe kurban oluyor!
Dipnot: 1-Sözler, s. 224.
13.12.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|