Halkla ilişkilerde, uluslararası ilişkilerde, dünyanın herhangi bir biriminde ve topluluğunda ne çekilmiş ve ne başa gelmiş ise hep dildendir. Dil, Hz. Allah’ın bize lûtfettiği insan nakş-ı azamının en mühim nakışlarından biridir. Takriben 100 gram ağırlığında olan insan dili, 9 bin civarında tat alma duyusuna sahip bir cevher-i Rabbânîdir.
Türk dili, Türk dili kurumu, Arap dili vesâir yabancı diller ve kurumları var. Tesbitlere göre dünyada 6 bin etnik köken bulunuyor ve 3 bin lisan konuşuluyor. Her dilin de lehçeleri ayrı. 7 milyarlık büyük dünya ailesinde müthiş bir musiki. Bu musikinin baş mimarı dil. Ayrıca dil hastalıkları ve dil sağlığı ayrı birer araştırma konusu ve makaleleridir.
Yine Türkiye’de ve dünyada, insan bünyesinin dili olduğu gibi, sosyal hayatın da dilleri vardır. Bunların başında TV’ler, Radyolar, gazete ve dergiler gelmektedir. Bu dillerin de ifrat ve tefriti vardır. Cemiyeti yıkan, tahrip eden diller olduğu gibi millet hayatını tamir eden, müsbet diller de vardır, fakat muvazene eşit midir, değil midir? Bu suâlin en güzel cevabı, ortaya koydukları program ve yazılardır. TV’lerdeki spor yorumcuları bunun en güzel tefsiridir, israfın ve boş tahrik ifadelerinin tarlalarıdır.
Bu makalede üstünde durmak istediğim husus; “dil hâkimiyeti ve dilin mahkûmiyetidir”. Bunun için başta Peygamberimiz (asm), “Ya hayır söyle, ya sus” buyurmuşlardır. Bunun ışığı altında büyüklerimiz “Büyük lokma ye, fakat büyük konuşma” tarihî ifadesinde bulunmuşlardır. Arabaların fren tertibâtı olduğu gibi dilin de fren tertibatı olmalıdır. Olmadığında her türlü kaza ve belânın olması mukadderdir. Çünkü bazı dilden çıkan sözler mermilerden de beterdir.
Son yapılan resmî tesbitlerde; son beş yılda aile içi şiddette 5 bin kız ve bayan öldürülmüş ve onun 5 misli sakat kalmış ve yaralanmıştır. Buna ilâveten resmî nikâhlarda boşanma dosyaları 220 bine ulaşmış ve yüzdeleri artmaktadır. Bunun temelinde “merhamet ve muhabbetin yokluğu” gibi sebepler var. Dil, bu kavganın ve facianın başını çekmiştir. Onun için merhum İbrahim Hakkı Erzurumlu “Eline, beline, diline sahip ol”1 nasihatında bulunmuştur. Bu üç unsur da ailevî sosyal hayatın temel direklerindendir.
Elektrik saati ve kontrolü olduğu gibi acaba dilimizi saat, gün ve ay olarak kontrol edebiliyor muyuz? Bu hususta Çağın Mevlânâ’sı Hz. Bediüzzaman, Sözler isimli eserinde, dil için diyor ki: “Meselâ dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîm’ine satmazsan, belki nefis hesabına, mide namına çalıştırsan, o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder. Eğer Rezzâk-ı Kerîm’e satsan, o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazinelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri rütbesine çıkar.”2
Rivayetlerde bazı mühim zevât, bir çok vakit evden dışarı çıktığı zaman ağzına ufak taş kormuş. Sorduklarında “mâlâyâni konuşmamak için” dermiş. Fikr-i hürriyet var, fakat ölçüsü de, şahsiyeti de vardır. Kargaların ötüşü ile bülbülün ötüşü farklıdır, insan yolunda bülbüllere arkadaş olmak lâzım. Malın israfı, kelâmın israfı aynı mânâdır. İkisi de insanı iflâsa götürür. Hele içinde yalan, kin, hased varsa boş lâkırdıdan, his ve hevesten başka hiçbir mânâsı yoktur.
Bir hanımefendinin âlem çarşısında eşinin yanında fazla konuşması ve beyi varken kendisini daima öne çıkarması, âdâba ve denge sistemine aykırıdır. Hanımın ağırlığı, eşinin yanında sükûtla durmasıdır. Bir evlâdın, babasının yanında cazgırvârî hareketi hoş karşılanmaz; anne için de, diğer büyükleri için de bu böyledir. Her sözün bir makamı ve her makamın bir ağırlığı vardır. Dilde denge, aile ortamında dengeyi ortaya koyar, terbiye ve disiplini sağlar. Onun için “Söz gümüş ise, sükût altındır” denilmiştir.
Ayrıca “dil” ayrı, “dıl” ayrıdır. Bir nokta, bir insan bünyesinde çok farklı tecellîleri ortaya koymaktadır. Dil’in bir mânâsını yazdık. Dil için ayrı bir makale yazacağız inşaallah.
Dipnotlar:
1- Mârifetnâme
2- Altıncı Söz, B. S. Nursî
07.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|