“Kürselleşme”nin nasıl insanı sömürüp perişan ettiğini, bizzat en ileri resmî “küreselleşme savunucuları” itîraf etmekteler. Ve bu itîraflardan, “küreselleşme”nin kapitalist düzeni daha da azmanlaştırarak vahşileştirdiği gerçeği ortaya çıkmakta...
“Küreselleşme”nin küresel çaptaki etkin kurumlarından Dünya Ticaret Örgütü’nün düzenlediği, uluslararası ekonomik kuruluşların temsilcilerinin katıldığı “Ticaret için yardım” konulu toplantıda konuşan Kemal Derviş, “1820’de en zengin on ülkenin vatandaşları en yoksul on ülkeden üç kat daha zengindi; şimdi ise 50 kat daha zengin” sonucunu aktarmış.
Buna göre, dünyanın en zengini ile en yoksul yüzde ikisi arasındaki gelir farkı, son yirmi yılda bire otuzdan bire seksene çıkmış. Neticede zenginler servetlerini sürekli katlarken, fakirler kitlesi çığ gibi büyümüş...
Diğer yandan küresel ısınmayla sanayileşmiş ülkelerin sera gaz ve sanayi atıkları, dünyayı zehirlerken en çok az gelişmiş ve yoksul ülkeleri etkiliyor; daha da fakirleşiyor, sağlık sorunları daha da ağırlaşıyor, hastalıklar daha da yaygınlaşıyor.
Ve “küreselleşme” projesi, özellikle Müslüman mazlum ülkelerin üzerinde uygulanıyor. Kısacası, Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “zarurû kuttan (öldürmeyecek kadar yiyecekten) ziyâde Müslümanların elinde bırakılmıyor. Yâ Avrupa kâfir zâlimleri veya Asya münâfıkları, desîseleriyle ya çalar veya gasbediyor...” (Lem’alar, 174)
* * *
Aslında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Derviş’in ikrarları, “uluslararası ticaret sistemi”nin “küresel kamu hakkı”nı ihlâl ettiğinin, eşitsizliği âdeta kurumlaştırdığının, milyonlarca insanın açlık ve yoksulluk pençesine sürüklediğinin bir te’iyidi.
Derviş’in iddia ettiği gibi ne IMF, gelişmekte olan ülkeleri bir araya getiren bir “danışman” ve “düzenleyici bir kuruluş” oldu; ne de Dünya Ticaret Örgütü, âdil ve eşit bir ticaret sisteminin çerçevesini oluşturdu. Tam aksine, IMF el attığı ülkeleri ekonomik kriz ve kaosa sürükledi. “Uluslararası sistem”de hep mazlum ve yoksul ülkeler zarar gördü...
Bunun içindir ki BM ve uluslararası örgütlerin araştırmaları, “küreselleşme”nin ifâs ettiğini açıklıyor. İşsizlik, salgın hastalıklar, susuzluk, açlık ve gıdasızlıktan toplu ölümler, küresel kirlenme ve bozulma, kargaşa, terör ve iç savaşlar, devasa gökdelenlerin yanıbaşında büyük varoşlar, parçalanmış ve birbirine düşman haline getirilmiş insanlar...
Zenginle fakir arasındaki uçurumun elli kat derinleşmesiyle, gelir dağılımının dağlar kadar farklılaşmasıyla toplumun dehşetli kategorize edilmesi, birbirinden oldukça uzak sosyal sınıflara bölünüp parçalanması... Neticede “ticaret için yardım” toplantısında çıkan sonuç, menfaatinden başka bir şeyi düşünmeyen egoist ve hırslı zâlim insanlığın, kendi eliyle kendi sonunu hazırladığını açıkça ele veriyor.
Toplantıda insanlığın hızla uçuruma sürüklenmesinin sebepleri ve çâreleri üzerinde durulurken, ne yazık ki çözüm yine asıl felâketin baş müsebbibi olan “küreselleşme”de görülmüş! “Küreselleşmenin daha kapsayıcı ve âdil hale getirilmesi hedefi” konulmuş...
Bu bakımdan “BM Kalkınma Programı” çerçevesinde “ticaret için yardım” başlığı altında güya çözümü anlatan Derviş’in önerileri, daha baştan menfaati için insanlığı ateşe veren ve her şeyi menfaatine feda eden dünyaperest inkârcı Batı felsefesinin bir ürünü olan çıkarcı muhteris zihniyetin insanlığı daha da vâhim vartalara iteceğini su yüzüne çıkarıyor.
BM ve bağlı kuruluşlarının gelişmekte olan ülkelerle ülkelerin kendi çıkarları için işbirliği yaptığı” itirafını anlatan Derviş’in, sözünü ettiği “ulusal kalkınma ve yoksulluk azaltma stratejileriyle daha derin bir entegrasyon” projesi, işgalci Amerikan ve Batılı şirketlerin Irak’taki petrol rezervlerinin otuz yıllık ihâlelerini kendi aralarında paylaşmalarını hatırlatıyor...
Çoğu Yahudi lobileri güdümündeki dünya silâh ve petrol tüccarlarının, sırf silâh ve petroli satmak için işgal, savaş ve sömürünün devamından yana oldukları dehşetini ortaya koyuyor. Küresel medya ve reklâm sektörünün “tüketim toplumu” türetme tuzağını gözler önüne getiriyor.
* * *
Bundandır ki bir kamyon buğdayla ancak bir plazma televizyon alınabildiği ve insanlığın açgözlülüğü yüzünden çevre ve tarımın tahrip edildiği topyekûn tahribatın çâresi, insanlığın öncelikle çılgınca çıkar hegemonyasından kurtulması gerekiyor.
Oysa okyanuslar ötesinden gelip sırf çıkar ve egemenlik uğruna başka ülkeleri işgal edip sömüren zâlimlerin zulüm ve işgal projeleri, küreselleşmenin meydana getirdiği yıkımı önleyemez, daha da arttırır.
ABD savaş uçakları ve füzelerinin, Afgan köylerini bombalayıp yüzlerce mâsumu öldürdükten, savaştan kaçan konvoyların üzerine ateş yağdırıp sivilleri katlettikten, üzerinde özel işâretler bulunan ve kendilerine bildirilen “BM yardım depoları”na bombalar yağdırıp yaktıktan sonra, mayınlı arazilere atılan ve içinde domates soslu fasulye ve kraker bulunan sarı poşetlere koşan çocukları hedef alması, “küreselleşme” perdesinde dayatılan zulmün sırıtan bir örneği...
İnsanlığın bir an evvel uluslararası ifsad şebekelerinin kontrolünde ve küresel gücün desteğindeki küresel kapitalist sermayenin baskısından, “küresel sermaye”nin “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” türü dayatmalarından kurtulması gerekiyor.
Bu ise maddeci ve menfaatçi “mimsiz medeniyit”in dünyevileşmeyi ve hırsı azdıran ifsadıyla hiç olmaz...
07.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|