Etnik milliyetçilik, Kürtçülük problemini Bediüzzaman bitirir. Takip edelim:
“Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: ‘Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?’ dedim. Dedi: ‘Ben Müslüman bir Türk’ü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.’
“Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülâmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: ‘Ben şimdi gayet fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürd’ü salih bir Türk’e tercih ediyorum.’
“Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.
“Ey sual soran meb’uslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Van’daki medreseden aldığı ders-i dinî mi daha lâzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslâmiyeyi tanımayan, sırf ulûm-u felsefeyi okumak ve İslâmî ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.”1
***
“Eğer milyonlarla efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini ve lisanını unutmayan ve Türklerin hakikî bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olan Kürtlerin milliyetini kaldırıp onların dilini onlara unutturduktan sonra, belki, bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz, bir nev'î usûl-ü vahşiyâne olur. Yoksa sırf keyfîdir. Eşhâsın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz!”2
***
“Fünun-u cedideyi (yeni fen ilimlerini), ulûm-u medaris (medrese ilimleri) ile mezc ve derc; ve lisân-ı Arabî (Arapça’yı) vâcip (mecbûrî), Kürdî (Kürtçe’yi) câiz, Türkî (Türkçe’yi) lâzım kılmak.
“Zülcenaheyn ve Kürtlerin ve Türklerin mutemedi olan Ekrad (Kürtlerin) ulemasının veya istinâs etmek (alıştırmak) için lisan-ı mahallîye âşina olanları müderris olarak intihap etmek...”3
***
Ermeni meselesi: “..milletimiz ya üç veya bir buçuk kayıt ile mukayyeddir (zincir ile bağlı). Buna mukabil, bizim gayr-ı müslimlerin ayaklarında yalnız bir yalancı kaydımız vardı. Ona bedelen çok nazlarını çektiğimiz gibi, onlar neslen ve serveten ziyadeleştiler; biz, bir nev'î hizmetkârlık olan memuriyet ve askerlik cihetiyle servet ve nesilce aşağıya düştük. Fikr-i milliyet, hürriyetin pederidir. Yine esir Kürtler ve Türkler idi. İşte (Ermenilere olan) o yalancı kaydı, üç veya on milyonun ayağında açıyoruz. Tâ ki, üç kayıt ile mukayyed üç yüz milyon İslâmın hürriyetine meydan açılsın.”4
***
“Binler Türk kıymettar zatların tasdikiyle, dindar, müttakî bir Türk’ü, lâkayt çok Kürtlere tercih eden, hattâ mahkemede Hâfız Ali gibi kuvvetli imanı bulunan bir Türk kardeşini yüz Kürd’e değiştirmediğini ispat eden… kırk seneden beri bütün kuvvetiyle, bütün âsârıyla İslâmiyetin uhuvvetine ve Müslümanların birbirine muhabbetine çalışan ve Türk milleti Kur’ân’ın bayraktarı ve senâ-i Kur’âniyeye mazhar olduğu için o milleti çok seven ve hayatını onlar içinde geçiren bir adam…”5
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 440
2- Mektûbât, s. 417 3- Münazârât, s. 127-128 4- Münazârât, s. 62. 5- Şuâlar, s. 327
07.12.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|