Çiçeği burnunda YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, göreve başladığı ilk günde, vizyonunu iki ana konuya tahsis etti. Biri üniversitelerde bütün yasakları kaldırmak, ikincisi de bilimselliğe ağırlık verecek şekilde aslî görevini öne çıkarmak.
Yeni Başkan, 25 yıllık YÖK serencamının özünü yakalamış durumda. Ana eksenleri doğru bir hedefe kilitlenmiş bir yöneticinin, sonraki aşamada yapacağı, takımını kurup, stratejilerini belirlemek ve süreci başlatmaktır.
Özcan, bunu yapacak dirayette bir profil çizdi dünkü ilk demecinde. Lafı evirip çevirmeden esasını söyledi. Eğer bu iki vizyon yakalanırsa, YÖK fiilen yasaklardan kurtulmuş olacak. Güzel bir gelişme.
Yasaklar üzerine kurulu, bilimin özgür ruhunu katleden, bilim insanlarını düşüncelerinden dolayı sorgulayan ve bir göreve getirilirken aleyhine delil gibi sunan despot bir yaklaşım, artık son bulmalı.
Bırakınız düşünsünler, bırakınız yeni bir şey söylesinler ve bırakınız geçsinler. Bilim çağını böyle yakalabiliriz. Rejimin dayatmasından beslenen akıl fukarası bir kurumdan bilim özgünlüğü çıkmayacağı herkesin malumu.
Yasaklar kalkarsa, yasaklarla yaşayan bir kesim bayağı mutsuz olacak. Belki onların da alternatif görüşleri bu vesileyle öğrenme fırsatları olacak. Denklik meselesinde yaşanan keyfîlikler, 12 Eylül sonrası üniversitelerinden atılan 1402’likler, başörtüsü yasağı, izinsiz görüş beyan etmek gibi akla hayale gelmeyen bir dizi yasaklar ve tahditler var YÖK’ün geçmiş uygulamalarında.
Bir neşter vurulmalı bu talihsizliğe. Özgürlükleri öne çıkaran serbest ortamlarda fikirler güçlenir. Fikirden korkan, tartışmaktan haz almayan, öğrencisine baskı yapan ve disiplin cezaları ile yüksek öğretimi düzenleyen yasakçı yaklaşımdan, fazla bir hayır gelmeyeceği ortada.
Yeni başkan, sözünün arkasında durduğu müddetçe, bilim dünyasının sessizliğini ve korku sinmiş ürkekliğini kıracaktır. Farklı düşünme insanîliğini yakalamış, kendini yenilemiş ve araştırma indekslerinde hak ettiği küresel başarıyı yakalamış bir üniveriste modeli, özellikle sosyal bilimler açısından olmazsa olmaz bir ihtiyaç.
Özgürlükçü bir sosyal bilimci, üstelik sosyolog olması hasebiyle, meslek icrası ile öğretim elemanlarının memnuniyetini ölçmesi, beklentilerini haritalaması, çözüm paketleri haline dönüştürmesi zor olmasa gerek.
Bölgeler bazında, yeni üniversitelerle eski üniversteler arasında köprüleme yaparak, birbirlerine bilgi ve tecrübe geçişini sağlayacak ortak çözüm mekanizmaları geliştirilebilir.
Üniversiteler; aklın vicdanını ve duygunun sağduyusunu objektif bir şekilde ortaya koyacak kurumlardır. Bilimin onurunu, insan haklarından yana, her türlü siyasî boğuşmanın dışında ve akademik seviyenin ciddiyeti ile ortaya koymakla görevlidirler.
Sivil anayasayı en iyi onlar özgürleştirmeli. Girişimciliği en çok onlar desteklemeli. Bilim ordusu, cesaret ve sevgi tomurcukları açmalı. Kanaat önderleri ve cemaatlerden yararlanmalı.
Düşünce haretketlerini önemsemeli, bilimin laboratuarında incelemeli, analiz yapmalı ve yeni bir ufuk ortaya koymalı.
Evet veya hayır, kabul/ret basitliğinden sıyrılmış, negatif yorumlardan ve siyasî çekişmelerden uzaklaşmış bir bilim yuvası, danışılacak bir referans hüviyetini yakalar. Halkın bilgiye, rehberliğe, yenilenmeye ve kendini sorgulayıp yeni çözümlere en çok ihtiyacı olduğu bir süreçte, bunu yapacak olan bilim ordusudur.
Bilim ordusu, cehaleti yenecek, akla bilgi yükleyecek ve muhakeme geliştirecek bir öğrenme ve demokrasi sürecini canlandırmalı.
Pozitif düşünceyle barışık erdemli bilim insanları, her zaman ışık veren rehber olacaklardır.
Üniversitelere özgürlük gelirse, YÖK’ün ruhu esastan değişmiş olacak.
Beklediğimiz bu.
13.12.2007
E-Posta:
[email protected].
|