Sen bir ankette bir verisin. Veri tabanında kendi halinde oturur, yüzdelikleri yükseltip alçaltırsın.
Gazetelerde manşet, köşe yazılarında konu, televizyonlarda sokak röportajı sorusu olarak yer alırsın.
Senin yüzünden Malezya olacaktır Türkiye. Senin yüzündendir, mahalle baskısı.
Yeni anayasadan önce son çıkış sensindir.
Yasaklamalar için düşülen çaresizlik denizinde sarılacak bir ipsindir.
Kimsin, nesin, necisin, ne hissedersin, önemli değildir. Hatta sen hiç kimsesindir, hiçbir şeysindir; bu yüzden hissetmezsin ve yüzdelik diliminin rengi kadar önemlisindir.
Sana benzeyen herkes aslında sen olduğun için, senin gibi giyinen her hangi birinin verdiği cevap senin de cevabındır. Zira sen tek başına bir değer değilsin. Senin gibi inanan, giyinen, yaşayan herkesin içinde bulunduğu tek bir kişisin. Belki kişi de değil, verisin.
Sen aslında evinde değil, databankta yaşarsın.
Sen aslında evine giden o caddede değil, istatistik çizelgesinde yürürsün.
Sen sevmez, incinmez, üzülmez, hayal kırıklıklarına uğramaz, sevinmez, heyecanlanmazsın. Zira sen bir yüzdelik dilimisin. Rengin o dilimin rengi kadar koyu yahut açık, bedenin o dilim kadar büyük ya da küçüktür.
Hayallerin olmaz, senin üzerine yorumlar olur.
Umutların olmaz, “Bu tablo bizi nereye götürür?” sorusu olur.
İstendiğin tarafa çekilebildiğin ölçüde sevilir, çekilemediğin ölçüde nefret edilirsin.
O ankette kendisine soru sorulan biri olup olmaman önemli değildir. Cevaplar verildikten sonra zaten sen bir insan olarak bütün değerini kaybetmiş, bir rakam oluvermişsindir.
Mesnetsiz nefretlere bir dayanak olarak yerini almışsındır, bunu istemesen de.
Nefret senin dünyana ne kadar uzak, ne kadar soğuk olursa olsun, bilimsel bir nefret, bir “öteki” olasın diye sana giydirilen o soğuk rakamlarla sen artık başka bir şeysin.
Bir ismin yok, sen “Hani şu, veri tabanındaki”sin.
10.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|