Tarihimizde "93 Harbi" ismiyle yer alan hadise, Osmanlı devletinin başına açılmış en büyük sıkıntı ve gailelerden biridir.
Gerek toprak ve insan kaybı ve gerekse milyonların muhaceretine yol açan bu savaş, defalarca tekrarlanmış olan Osmanlı–Rus savaşının da en büyüğüdür.
Bu tarihî vak'anın "93 Harbi" şeklinde yâdedilmesinin sebebi ise, o dönem itibariyle kullanılan Rumî takvimin 1293 senesini göstermesidir.
Milâdî takvim itibariyle 1877 Nisan'ında başlayan ve 1878 Martı'ındaki Yeşilköy Antlaşmasıyla sona eren bu dehşetli savaşın en önemli halkalarından biri de hiç şüphesiz ki 1877 Temmuz'unda şiddetlenen ve 10 Aralık 1877'de son raddesine çıkan meşhûr Plevne Müdafaasıdır.
Bugünkü Bulgaristan sınırları içinde yer alan Plevne, o tarihte Osmanlı'nın Balkanlardaki stratejik öneme sahip bir kale–şehriydi.
Temmuz ayı ortalarında buraya gelen Gazi Osman Paşa, şehri müdafaaya başladı.
30 Temmuz'da, Osman Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri, burada harikulâde bir başarı kazandı. Ruslar perişan edildi.
Tarih kaynaklarında yer alan mukabil kuvvetlerin durumu şöyledir:
50 bin kişilik Rus kuvvetlerinin elinde yekûn 184 adet savaş topu vardı.
Osmanlı kuvvetleri ise, 23 bin asker ve 58 toptan müteşekkildi.
Yani, karşılıklı kuvvetler arasında adeta uçurum vardı; aradaki fark, yüzde yüzden fazlaydı.
Buna rağmen, Ruslar bozguna uğradı. 7300'den fazla ölü ve sayısız derecedeki yaralı ile çekildiler.
Osmanlılar ise, 100 kadar şehit vermişti, 400 kadar da yaralı gazi vardı.
Hemen hatırlatalım ki, bu yakın bir muvafakiyetli çatışma da, 11 gün evvel, yani 19 Temmuz'da yaşanmıştı.
Bu durum da gösteriyor ki, iki defasında da mağlûbiyet içinde geri çekilen Rusların istilâdan vazgeçeceği yoktu. İki de bir toparlanıp saldırıya geçmesi, onun işgal ve yayılmacı niyetini açığa vuruyordu.
Nitekim, aynen öyle oldu. Ruslar, ikinci mağlûbiyetten sonra, yeniden toparlanıp bir kez daha saldırıya geçti.
Rus Çarı emir vermişti: "Osmanlı orduları mağlup edilecek ve Balkanlar'daki hakimiyetine son verilecek..."
Bu emir doğrultusunda hareket eden Kazak ve Rumen takviyeli Rus ordusu, 11 Eylül'de şiddetli bir saldırı harekâtını daha başlattı.
Ancak, bunda da başarılı olamayan Ruslar yine binlerce ölü (15 bin) ve yaralı ile geri çekildi.
Osmanlının da 3500 kadar şehit verdiği bu savaştan sonra, Sultan II. Abdulhamid, Osman Paşaya "Gazilik" ünvanını verdi.
Tuna'yı aşan Rusların, yüksek ateş gücüyle yaptığı bunca taarruz ve saldırıya rağmen, Osman Paşayı mağlûp edememesi ve Plevne'yi alamaması, bir dizi imkânsızlığa rağmen, orada çok şanlı bir direnişin sergilenmekte olduğunu gösteriyordu.
İşte, bu şanlı direniş hadisesi, halkın dilinde şu mısralarla destanlaşarak tarihin altın sayfalarına geçti:
Tuna Nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şânı büyük Osman Paşa
Plevne'den çıkmam diyor
Düşman Tuna'yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşanın kolunda
Beş bin top birden patladı
Kılıcımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Şânı büyük Osman Paşa
Askerinle binler yaşa
Destana sonradan ilâve edilen bir dörtlük de şudur:
Kara kazan coştu derler
Dalga boydan aştı derler
Osman Paşanın askeri
Gece burdan geçti derler
Son direniş halkası
Kendinden katbekat fazla olan Rus kuvvetlerini defalarca mağlûp eden Plevne'deki Osmanlı ordusu, Ekim ayı sonlarında ise, yeni ve çok daha şiddetli bir kuşatmaya maruz kaldı.
Sürekli takviye edilen Rus ordusunun asker sayısı 100 binden fazlaydı. Osmanlılar ise, yekûnu 25 bini dahi bulamayan bir kuvvetle mukabele ediyordu.
Osmanlı ordusunda, 9 Aralık gününe kadar süren açlık, susuzluk ve hariçten hiçbir yardım alamaması yüzünden sıkıntı had safhaya varmış, kaleyi müdafaa imkânı neredeyse tümüyle ortadan kalkmıştı.
Son bir hamle ile, kuşatmayı yarma gayreti gösteren Gazi Osman Paşa, ne yazık ki bunda muvaffak olamayıp geri çekildi.
Bu durumda, teslim olmaktan başka yapacak hiçbir şey yoktu.
Rus komutanlarına haber gönderildi. Onlar da gelip Osman Paşa ve hayatta kalan askerlerini esir aldılar.
Ancak Ruslar, Osman Paşaya esir değil, misafir muamelesi yaptılar ve savunmalarından dolayı onu tebrik ettiler.
Ruslar, Osman Paşaya karşı esaret günlerinde de hiçbir saygısızlıkta bulunmadılar. Ancak, esir askerleri adeta ölüm yürüyüşlerine mahkûm ettiler.
Barış antlaşmasından sonra, çok az sayıdaki Osmanlı askeri hayatta kalarak ülkesine geri dönebildi.
Esaretten kurtulan ve İstanbul'a gelen Gazi Osman Paşa 1900 senesinde vefat etti. Mezarı, Fatih Sultan Mehmed'in mezarına en yakın bir mevkide yapıldı.
10.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|