Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Ehl-i Beyt sevgisi ve Hz. Hüseyin

Hz. Peygamber buyuruyor ki: “Hasan ve Hüseyin benim oğullarımdır. Onları seven beni

sevmiş olur. Beni seven Allah’ı sever…”

Ev halkı anlamına gelen ‘Ehl-i Beyt’ kavramı Hz. Peygamber’in ev halkı için kullanılan bir tabirdir. Onun pak ve temiz soyundan gelen ve sünnetini devam ettirmeyi amaç edinen kimseleri de bu kavramın kapsamı içerisine almak mümkündür.

Hz. Peygamber’in temiz nesli, kızı Hz. Fatıma annemizle devam ettiği bilinen bir husustur. Başka bir ifadeyle, Hz. Peygamber’in nesli, kendilerinden sonra Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile devam etmiştir.

Ehl-i beyt sevgisi dini ve Kur’ânî bir emirdir. Hiç kuşkusuz Hz. Peygamber’i seven onun izini takip eder; yaptıklarını yapmaya ve yasaklarından kaçınmaya çalışır ve onun ehl-i beytini sever ve bağrına basar. Her namazda Hz. Peygamber’e ve ev halkına dua etmekle yükümlü tutulduğumuz hepimizin malumudur. Salli-barik dualarında “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Allahümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” derken “Allahım, Muhammed’e ve onun ev halkına merhamet eyle onlara bereketler ihsan eyle..” temennilerimizi dile getiriyoruz.

Hz. Peygamber’in, torunlarını çok sevdiğini tarih ve siyer sayfalarında okumuşuzdur; ancak bu öyle bir sevgi ki, ders verici, eğitici ve mesaj yüklü bir sevgi… Nitekim, onları öpüp sevdiğini gören ve ‘kendi çocuklarını öpüp sevmediğini’ dile getiren bir kişiye ‘Allah senin kalbinden sevgi ve şefkati kaldırmışsa ben ne yapabilirim’ şeklindeki ikazı dikkat çekicidir. Şefkat ve merhamet eğitimini telkin eden bu dersten alacağımız çok şey vardır.

Pek çok önemli tarihi olaya tanıklık eden Kameri Muharrem ayı, maalesef Şanlı Peygamber’in kahraman torununun hunharca şehit edilmesi hadisesine de tanıklık etmiştir. Hicretin dördüncü yılında Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın evini doğumuyla neşelendiren Hz. Hüseyin Efendimiz, hicretin 61. yılında Muharrem ayının onuncu gününde Kerbala’da feci bir şekilde şehit edilmiştir. Sevgi ve şefkatle büyüyen masum insana nasıl kıyıldı; dedesinin ümmetinden olduğunu iddia eden ve hırslarına yenilen bu insanlar nasıl oldu da hiç çekinmeden o şanlı insanı öldürdüler; hem de feci bir biçimde…

Hz. Peygamber, torunlarını gerçekten çok seviyor ve bu konuda bize örnek oluyordu. Onlarla oynuyor, onları kucaklıyor, onları taşıyor ve onları bağrına basıyordu. Hatta, çocukluk ve bebeklik gereği normal ağlamalarına bile tahammül edemiyor ve rahatsız oluyordu. Yürümeye başladıklarında onları mescide götürmesi, onlarla ilgilenmesi ve eğitimlerine özel önem vermesi ile ilgili o kadar ibretli notlar vardır ki, bütün bu uygulamalardan ehemmiyetli ders ve sonuçlar çıkarmamız gerektiği kanaatindeyim. Geleceğimizin teminatı ve sahipleri olan küçüklerimizle her açıdan ilgilenmek insani ve İslâmi görevlerimizin başında gelir.

Dedesi Hz. Peygamber’in ve onun vefatından sonra da babası Hz. Ali’nin terbiyesinde mükemmel yetişen Hz. Hüseyin son derece sade ve örnek bir hayat yaşamıştır. Hayatın çeşitli yönleriyle ilgili çok güzel vecizeleri olan Hz. Hüseyn’in “İnsanların size tevdi edilen işleri birer ilahi emanettir. O işleri kötüye kullanmayınız, sonra azaba çevrilir” şeklindeki sözü sorumlulukları bilme ve yerine getirme adına gerçekten çok önem arz etmektedir. “Cömert, efendi; cimri, hor olur” vecizesi de cömertliğe ne kadar önem verdiğini ortaya koymaktadır. Hz. Hüseyn’in diğergâmlığı vurgulayan, “Bir mümin kardeşinin iyiliğini kendinden önce isteyen ahirette daha iyisini bulur” şeklindeki sözleri de çok dikkat çekicidir.

Hz. Hüseyin, zalimlik ve fasıklığıyla tanınan Yezid’in halifeliğini kabul etmemiştir. Zaten, Allah’ın emirlerine göre hareket etmeyen birisini onaylaması beklenemezdi. Yezid’in yönetiminden memnun olmayan Kûfelilerin daveti üzerine Kûfe’ye doğru hareket eden Hz. Hüseyin, Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın, Yezid’in talimatıyla hazırladığı orduyla karşılaştı; Hürr b. Yezid komutasındaki bu ordunun yaptığı zulüm ve işkence çok ibret vericidir. İnsanlık dışı uygulamaların sergilendiği bu savaş bir ibret tablosudur. Kan dökülmesini istemeyen, üstelik davet edilen bir masumun kuşatılarak aç ve susuz bırakılmasını anlamak mümkün değildir.

O sıkıntılı durumda bile en azından arkadaşlarının kurtulmasını arzulayan ve hiç kan dökülmesini istemeyen Hz. Hüseyin, Kûfelilere sorumluluk ve görevlerini hatırlatması maalesef sonuç vermedi. Gözü dönmüş caniler onu öldürmeyi kafaya koymuşlardı. Yiğitçe savunmalarını yapan arkadaşlarının hepsi, şehit oluncaya kadar onu yalnız bırakmadılar. Takviye güç de alan karşı taraf nihayet muradına erdi ve Resulullah’ın ciğerparesi Hz. Hüseyni şehit ettiler; üstelik tam ağzına su götürmek üzereyken… Onu öldürmek yetmediği gibi, önce ellerini de kestiler; daha sonra da kafasını keserek Yezid’e gönderdiler..

Hz. Hüseyn’in şehit edilmesine bütün kâinat ağladı ve ağlamaya devam ediyor. Hz. Ümmü seleme annemizin haber verdiği şu olay gerçekten çok dikkat çekicidir: “Resulullah’ın vefatından sonra cinlerin ağladığını hiç duymamıştım. Bir gün yine onların ağladığını duydum. Oğlum Hüseyn’in şehit edildiğini hissettim. Hizmetçimi göndererek haber getirmesini istedim. Hizmetçi biraz sonra Hz. Hüseyn’in şehit edildiği haberiyle geldi.”

Hz. Hüseyn’i hoşnut etmenin yolu onu anlamaktan, tanımaktan ve izlemekten geçer.

Mehmet C. GÖKÇE

10.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri