“İş değişikliği sebebiyle zararına satışlar”, “Bir halı alana ikinci halı bedava”, “Satışlar etiketin yarısına”, “Tadilât dolayısıyla yüzde yetmiş indirim”... Bu ve benzeri cazip ifadeler, iş yerlerindeki camlara yazılmış veya asılmış reklâm yazıları.
Dikkat çekici, cezbedici bu çeşit reklâmlara bakıp, içeriye girip, ürünlere ve üzerindeki fiyatlara baktığınızda, bu işlerin hiç de öyle olmadığını, yapılan reklâmların bir aldatmacadan ibaret olduğunu anlıyorsunuz.
İstisnaları olmakla beraber, bu gibi reklâmlarla müşterilerin merak ve hevesleri tahrik ediliyor, şaşırtmaca anons ve reklâm ifadelerle açıkça insanlar aldatılmaya çalışılıyor.
Reklâm ve tanıtım olmadan satışlar olmaz ama keşke müşteriye kandırma, aldatma değil de, gerçekten doğru olan reklâmlar ve tanıtımlar yapılabilse.
Bazen de müşterinin gözünün içine baka baka aldatmalar oluyor, hayrete düşmemek elde değil. Bir manavın ön tarafa, yıkayıp parlattığı meyveyi, sebzeyi özenle yerleştirmesi, arka tarafa da kalitesiz hatta çürük ürünleri koyması, satış anında bir nev'î el çabukluğuyla çürük meyve ve sebzeyi poşetlere doldurup müşterinin eline tutuşturması açıkça müşteriyi aldatmak değil de nedir?
Halbuki doğru, dürüst ve itimat edilir olmak, ticaretin ruhu ve esası olması gerekir ve tüccarın da bu gibi hasletlere sahip olması lâzımdır. Müşteriyi aldatan, çürük, kusurlu malı sağlammış gibi satan, alış verişte yemin eden, dîn-i mübîne ne derece zarar verdiğini biliyor mu acaba? Aynı zamanda borcunu, senedini zamanında ödemeyip, karşı tarafı zarara sokan insanlar, kul hakkına girmekle birlikte, dînî değerlere de zarar verdiklerini biliyorlar mı bilemiyoruz.
Ticarette bu gibi hoş olmayan durumlara sebebiyet verenler, bir de bunları dindar kisvesi altında yapıyorsa, bu meşrû olmayan işlerin zarar üstüne zarar olduğunu da bilmekte fayda var.
Bu meyanda Peygamber Efendimizin (asm) “Kusurunu belirtmeden bir malı satan kimse Allah’ın gazabı altındadır, melekler ona lânet ederler” hadis-i şerifi câlib-i dikkattir.
Allah’ı tanıyan, ahiretini unutmayan, dinimizin emir ve yasaklarını yaşamanın gayretinde olan bir Mü’min, üç beş kuruş kazanabilme uğruna ticarette yüce Allah’ın yasak kıldığı hâl ve tavırlara hiç girer mi?
Konu ile alâkalı olarak Efendimizin (asm) bizzat şahit olduğu şu olay da, ticaretle iştigal edenlere ışık tutar niteliktedir: Bir gün pazar yerinde dolaşırken, bir buğday satıcısının yanına giderek, buğday çuvalının altına doğru elini sokunca ıslanmış halde buğdayları gören Resûl-i Ekrem (asm) “Ey satıcı niçin bunun altı ıslak?” diye sorunca, satıcı “Yağmur yağmıştı da onun için altı yaş kaldı, üstü kurudu” deyince, Efendimiz (asm) “İnsanlar görsün diye ıslak kısmını üste koysaydın ya” dedikten sonra “Aldatan benden değildir” buyurmuştur.
Efendimizin (asm) şu söyledikleri hiçbir yoruma, te’vile lüzum kalmadan gayet açık ve net. Bu ifadeleri duyduktan sonra da hâlen vitrinlerin veya tezgâhların ön taraflarına, ürünlerin en iyilerini yerleştirip, görünmeyen arka kısımlara da çürük, kalitesiz ürünleri koyup, kafa karıştırıcı sözlü ve yazılı reklâmlarla müşteriyi aldatmayı alışkanlık haline getiren esnafa artık söylenecek bir şey bulamıyoruz.
Doğru olan, helâl kazanca kanaat etmektir. Az, fakat helâl olan kazanç daha bereketli, daha efdaldir. Haram yollardan elde edilen, çok gibi görünen bir malın hakikat-ı hâlde hiçbir hayrı ve bereketi olmadığı gibi, ahirette de çok azîm vebâl ve hesabının olduğunu bilmekte fayda var.
09.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|