Milliyetin yayınladığı KONDA’nın araştırmasına/anketine göre, “Başörtüsü takanların yüzde 65.7’si, türban takanların yüzde 71’i düzenli olarak Cuma namazına gidiyor!” Bu müthiş, hatta dehşet verici uydurma haberin arkasında ne olabilir? Bize sorarsanız bu bir şaşırtmacadır… Neyin şaşırtmacası?
Ülkemizin en önemli problemleri yerinde sayıyor: Anayasa, YÖK, Kürt meselesi, ekonomi, işsizlik vs. Milletimizin, ülkemizin istikbaliyle ilgili bu meselelerde iktidar, gücüyle mütenasip bir ilerleme kaydedemediği de gözlemleniyor.
Aslında ekonominin düzelmesi de hak ve hürriyetler üzerine binâ edilmiş bir anayasa ile mümkün. İlerlemek, hak ve hürriyetlere bağlı. İktidar, gücüyle mütenasip çıkışlar, icraatlar yapmalı; ama yerinde sayıyor!
Siyaset bir yana, meseleye sosyolojik perspektiften yaklaşılırsa, Türkiye’nin hâlâ kölelik ve ücretlilik devrini yaşamasının imkânsızlığı anlaşılır:
İnsanlık beş sosyolojik devir geçirmiş: Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet (kölelik), esâret (esirlik), ücretlilik, malikiyet ve serbestiyet devri.
Sanayi devrimi ile birlikte başlayan ücretlilik dönemi de geride kaldı. 21. asırda; hürriyet, demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomileri hâkimdir. Karl Marx ve benzerleri de dördüncü maddeye kadar aynı tasnifi yapar. Son devir olarak, “sosyalizm, mülkiyetsizlik, kollektivizmi/ortak yaşamı” öngörür ve kaybeder. Bediüzzaman ise, “mâlikiyet ve serbestiyet” devri diyerek, “hürriyet, mülkiyet ve serbest piyasa ekonomisi” devri olacağını öngörür.
İşte günümüzde “insan hak ve hürriyetleri”, gündemin birinci maddesidir. Diğer taraftan işçi; “hisse senetleri, bono, vs.” ile artık çalıştığı fabrikanın, işyerinin ortağıdır. Artık malikiyet/mülkiyet devridir.
“Sosyalizm, mülkiyetsizlik, kollektivizm/ortak yaşam/devletçilik” düşüncesi ve uygulaması, Demirperdenin (eski SSCB’nin) çökmesiyle resmen yıkılmıştır… Şu da sosyolojik bir gerçektir:
İlmî gelişme ve buluşlar hür ortamda doğar. Eğer dikkat edilirse, 100 buluş ve keşiften 97’si, demokrasi, hak ve hürriyetlerin geçerli olduğu ülkelerden çıkmıştır. Tarihe göz atıldığında Müslüman toplumlar, Kur’ân’ın tefekkür emri ve tavsiyesini dinlediği; kâinatı tefekkürî bakışla gözlemlediği devirlerde dünya çapında büyük kâşifler yetiştirmiş; onlar da pek çok buluş ve keşfe imza atmıştır.
Prof. Dr. Fuad Sezgin, Avrupalıların 17., 18. yüzyıllarda “Yeni keşfettik. Yeni bulduk” dedikleri birçok keşif ve buluşun İslâm dünyasında 7. ve 8. yüzyıllarda gerçekleştirildiğine dikkat çekiyor.1 Prof. Leonid Sukıyanen de, “Batı hemen herşeyi Müslümanlardan aldı, şimdi bunu inkâr ediyor ve Müslümanları hor görüyor!” diyerek bu noktaya temas eder.
Bütün bunlar bize gösteriyor ki, insanlık, “hürriyet ve malikiyet” çağına çoktan ayak basmıştır. Türkiye, İslâm âleminin lideri olarak, hâlâ ortaçağlarda yaşayamaz.
İletişimin inanılmaz boyutlara vardığı günümüzde; hak ve hürriyetlere susamış olan kitleler; “Türban takanlar artıyor!” şaşırtmacalarıyla durdurulabilir mi?
Ancak, “Türbanlılar iktidarda, hem de en üst makamda, daha ne istiyorsunuz!” diye bir müddet oyalanabilir. Ama, bu şaşırtmaca ne kadar sürebilir?
Dipnotlar: 1- Yeni Asya/03.07.2003.
11.12.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|