Meclis’teki bütçe görüşmeleri, ekonominin durumunu yeniden gündeme getirdi. Özellikle ekonomiden sorumlu bakan Şimşek’in, “Türkiye’de ortalama ücretler OECD ortalamasının üzerinde” değerlendirmesinin yanlış olduğu ekonomistler tarafından tesbit edilmekte.
En basit ifâdesiyle, asgarî ücretle geçinenlerle onun milyonlarca katı gelire sahip holding sahiplerinin, büyük şirketlerin ceolarının ücretlerinin ortalamasının alınması nazara alındığında, kişi başına millî gelire bölünerek belirlenen sözkonusu “ortalama ücret” iddiasının “gülünç” olduğu belirtiliyor.
İş dünyası, açık açık Türkiye’nin faiz lobisinin kıskacında olduğundan yakınıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı’nın, Türkiye’nin bir faiz lobisinin eline düştüğünü ve bu lobinin baskısından kurtulamadığını haber veriyor.
Türkiye’nin gerçek sorununun bu “yüksek faiz lobileri” olduğunu kaydeden uzmanlar, piyasaların önünü açacak gerçekçi ve kalıcı çözümün faizleri indirecek, yatırım, üretim, istihdam ve ihracatın önünü açacak tedbirleri öneriyorlar. Bu arada, 8.4 milyar YTL artarak 26. 4 milyar ile 205 milyarlık 2008 yılı Türkiye bütçesinin yüzde 12.8’ine ulaşan sosyal güvenlik açığı karadeliğinin yakında bütçeyi de yutacağı uyarıları yapılıyor...
* * *
Ancak asıl uyarı, Ankara Ticaret Odasından geliyor. ATO, 1999 öncesi bütün sıkıntılarına rağmen Türkiye’nin “carî işlemler açığı sorunu” bulunmadığını ve işsizliğin hiçbir zaman bu denli yüksek olmadığını bildiriyor. Öylesine ki, Türkiye ekonomisinin bu en zayıf yanını, buna sebep olan IMF Türkiye Masası Şefi Leronzo Giorgianni dahi ikaz ediyor.
2006 yalında gayri safi millî hâsılanın yüzde sekizini geçen ve bu yıl da aynı seviyede seyreden yüksek petrol fiyatları yüzünden daha artacağı belirtilen carî açık için Giorgianni, “Türkiye’nin Aşil topuğu” benzetmesini yapmış...
Tesbitlere göre Türkiye, 2007 yılında dünyanın en yüksek carî işlemler açığını veren yedinci ülkesi olmuş. İlk olarak 2000’de başlayıp, 9.5 milyar dolarla 2001 ekonomik krizinde büyük payı olan carî açık, son beş yıllık AKP iktidarı döneminde 36.4’e milyar dolara ulaşmış...
Bundandır ki IMF Türkiye masası şefi, bu büyük açığa “tedbir” olarak, kendince faiz ve zamlardan oluşan yeni “tasarruf tedbirleri” paketiye, faizlerin hızla düşürülmemesini, petrol ürünlerine yapılan onca zamdan sonra elektriğe zam yapılmasını, maaşların kısılmasını salık veriyor. Aksi halde, “carî işlemler açığının altında kalırsınız!” diye de dikkat çekiyor.
Ve ekonominin dümeninde oturan bakan Şimşek, IMF’nin isteğini seslendirip, “Türkiye’de ücretler çok yüksek” diye konuşuyor; sözü edilen sözde “IMF’nin tasarruf tedbirleri”ne zemin hazırlamak maksadıyla...
Oysa herkes biliyor ki Türkiye’de ekonomi, “15 günde çıkarılan 15 Derviş yasası”yla rayından saptırıldı. Büyük carî açık ve işsizliğe rağmen Türkiye’de ekonomi sıcak para üzerinde dönüyor.
* * *
Gerçek şu ki ekonomisini IMF’ye teslim eden ülkelerin hemen hemen hepsinde sosyal adalet ve gelir dengesizliği, ekonomik krizler, kargaşa ve iç karışıklıkla kaos yaşanmış. Özal döneminde başlatılan “transformasyon”un, “ikinci Özal” olarak takdim edilen Erdoğan hükûmetleriyle devam ettirilen Derviş’in Türk ekonomisinin başına belâ ettiği “IMF eksenli ekonomi politikaları”, Türkiye’yi hızla bir “küçük Amerika” yapıyor...
“Küçük Amerika” özlemiyle, tam da küresel ekonomik tuzağa uygun olarak tüketim tetikleniyor. Türkiye büyük israf ve çılgınca hesapsız harcamayla tüketim toplumu olmaya sürükleniyor. Neticede insanların geliri artmıyor; lâkin borçları her geçen gün hızla artıyor. Tüketici kredisi ve kredi kartları borçları, gelirlerin yüzde 25’ini aşmış. İnsanlar tâtile bile borçla gidiyor...
Bu durum Dışişleri Bakanı Babacan’ın, bundan bir süre önce, ikiyüz kilometre hızla giden bir arabanın birden fren yapması benzetmesindeki tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Zira Türkiye’yi üst üste iki defa krize duçar eden ve tamamen Ecevit’in Anasol-M hükûmetinden kalma “Derviş yasaları”yla “IMF tâlimatları”nı uygulamaktan ibâret olan AKP’nin “ekonomi politikaları”nın Türkiye’yi bâdirelere atacağı endişesi taşınıyor.
Ekonomi çevrelerinin, sürekli carî açık ve sıcak paraya dikkat çekip, Kuzey Irak’a uygulanacak ekonomik ambargonun Türkiye’yi de vuracağı ve “sınırötesi” bir askerî harekâtın piyasaları istikrarsızlaştıracağı ve sıcak paranın hızla kaçmasına yol açacağı uyarıları bunun için...
Kısacası yanlış ekonomik politikalar, Türkiye’yi IMF’ye mecbur etmekle kalmıyor; dış politikada IMF patronlarının, uluslararası sermaye ve küresel gücün kıskacına alıyor... Asıl vahâmet bu...
11.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|