Hayat bir imtihan… Her halimizle imtihan olunuyoruz. Varlıkla, yoklukla…
Varlık şükrü, yokluk da sabrı gerektirir. Şükreden de, sabreden de kazanır.
Ne nimetler şımartmalı, harama sevk etmeli, helâl ve meşrû daireyi taşırtmalı; ne de yokluklar şikâyete, isyana, sabırsızlığa götürmelidir. Makam, mertebe arttıkça imtihan da büyür. İnsanlar büyükleri ölçüsünde imtihanlara maruz kalırlar.
Evet, büyüklerin imtihanı da büyüktür.
Bir Hz. İbrahim’i, bir Hz. Eyyüb’ü, bir Efendimiz Hz. Muhammed’i (a.s.m.) düşünün. Az mı çile çekmişlerdi?
Kur’ân, Enfal Sûresinin 28. âyetinde, “Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır” buyuruyor.
İşte Hz. İbrahim’in zorlu imtihanı! Kendisiyle eşi Sare’nin yaşları oldukça ilerlemiş, buna rağmen hayrü’l-halef olacak, hizmetlerin sürdurecek bir evlâtları olmamıştı. Çok arzu ediyorlardı. Yaşları ilerlemiş olabilirdi; olsundu. Verecek Allah değil miydi? Herşeyin sahibi, gücü sonsuz olan Allah’tan istiyorlardı.
Evlât arzusu içlerini o kadar sarmıştı ki Hz. İbrahim, onu Allah için kurban edeceğini bile söylemekte tereddüt etmemişti.
Hanımı Sare büyük bir fedârkârlık gösterip hizmetçileri Hz. Hacer’le evlenmesini teklif etti Hz. İbrahim’e. Evlendiler, Cenâb-ı Hak da onlara Hz. İsmail’i ihsan etti.
Ne var ki önceleri rıza gösteren Sare sonraları dayananamamış, anne-oğulun kendilerinden uzak bir yere götürülmesini istemişti. Hz. İbrahim de—sır ve hikmetleri sonradan anlaşılacağı üzere—vahye dayanarak bir meleğin kılavuzluğunda onu Mekke’ye götürmüş, bugünkü Kâbe’nin bulunduğu yere, zemzem kuyusunun yanına bırakmıştı.
O zamanlar ıpıssız olan bu yerler Hz. İbrahim’in duası bereketiyle emniyetli bir belde olmuş, Hz. Hacer’le oğlu başta zemzem olmak üzere çeşitli nimetlere mazhar olmuşlar, kalbler onlara meyletmiş, yalnızlıktan kurtulmuşlardı.
Hz. İbrahim ara sıra Mekke’ye geliyor, delikanlılık çağına gelen oğluyla dağlara gidiyor, odun, v.s. topluyorlardı. Günlerden Zilhacce’nin sekizinci günüydü. İşte Hz. İbrahim çetin imtihanlardan birine daha o gün muhatap olacaktı. Cenâb-ı Hak ona rüyasında verdiği sözü hatırlatıyor, oğlunu kurban etmesini istiyordu.
Acaba bu rüya Rahmanî miydi, şeytanî miydi? Karar veremedi önce Hz. İbrahim. Rüyayı peşpeşe üç defa görünce sözünü hatırladı ve oğlunu kurban etmek üzere dağa götürdü.
İşte büyük imtihan o andan itibaren başlıyordu. Hem Hz. İbrahim, Hz. Hz. Hacer, hem de Hz. İsmail’i içine alacak şekilde.
Bakalım neler yapacaklardı?
İnşaallah konuya yarın devam edelim.
16.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|