“Ya Rabbi, beni helâl dairede yaşat! Harama ihtiyaç bırakma. Helâlle yetindir, onu bana yetir. Ve beni lütfunla Senden başkalarına muhtaç etme!”1
Bu Peygamberimizin (asm) borçtan kurtulmak için öğrettiği bir duâ.
İnsan, özellikle ticaret hayatı içinde olanların borçlanmamaları mümkün değil. Ama dengeli, ölçülü, ayağını yorganına göre uzatan, kendini bilen bir tüccar altından kalmayacağı borçların içine girmez. Hesabını kitabını yapıp ona göre borçlanır. Ve hep ödemek niyeti içerisinde olur.
Evet, bu nokta çok önemlidir. Kişi borcunu ödemek niyeti içinde olmalıdır. Çünkü bu duygu ve düşüncede olan kimseye Allah yardım eder. Bulur, buluşturur, mutlaka borcunu öder o kişi.
Bir gün Hz. Ali’ye bir köle gelmiş, hürriyetini kazanmak için efendisiyle anlaşma yaptıklarını, ancak borcunu ödeyebilecek durumda olmadığını bildirmiş ve Hz. Ali’den de yardım istemiş. Hz. Ali ise, “Ben sana Resûlullahın (asm) öğrettiği, üzerinde bir dağ kadar da borcun bulunsa, hepsini ödemene vesile olacak bir duâ öğreteyim mi?” demiş ve baş tarafa meâlini aldığımız duâyı öğretmişti.
Görüldüğü gibi bu duâda herşeyin dizgini elinde, herşeyin hazinesi yanında bulunan, yoktan var eden, herşeye kàdir, herşeyin sahibi, maliki Allah’a yöneliyor kul. İstediklerini Ondan istiyor. Helâlle yetinme, harama ihtiyaç duymama ve Allah’tan başkalarına muhtaç olmamayı istiyor. Herşey vesile. O diledikten sonra işler yoluna girer, kolaylaşır. Allah Resûlü (asm) zorlukla karşılaştığımızda da şu duâyı öğretmiyor mu bize? “Allah’ım, Senin kolaylaştırdığından başka kolay yoktur. Sen istersen zoru da kolaylaştırırsın.”2
Borçtan kurtulma duâsı aynı zamanda ödeme niyet, azim ve gayretinin de bir ifadesidir. Böyle olunca da Allah’ın o kulunu yalnız ve yardımcısız bırakması mümkün değildir. Tabiî ki kul tevekkülün gereği olarak ödeme duygusu içinde hareket edecek, sadece kavlî duâyla yetinmeyip fiilî duâ içerisine girecek; elini, kolunu oynatacak, yani çalışacaktır.
Mü’min altından kalkamayacağı borçların altına girerek, borçlarını zamanında ödemeyerek, imkânı olduğu halde sallayarak kul hakkına da girmemeye çalışan insandır. İtibarı, güvenilirliği herşeyin üzerindedir onun için.
Ama imanın gereğini yapmamış, izzetini muhafaza etmemiş, borçlandığı halde ödeme niyet ve duygusunu yitirmiş, ona buna çelme takmış, cüz’î menfaatler uğruna birçok değerlerini fedâ etmiş bir insan, ahirette karşılaşacakları bir yana dünyada da onur ve haysiyetinin çiğnendiğini düşünemeyecek kadar nasıl duygusuzlaşabilir?
Gerçek Müslüman olmaya ve Müslümanca yaşamaya ne kadar muhtacız.
Dipnotlar:
1. Tirmizî, Dua: 110.
2. El-ezkâr li’n-Nevevî, s. 106.
06.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|