Türkiye’de inanç ve mâneviyat noksanlığıyla eğitimsizlik ve terbiye ihmali, nesilleri dejenere ediyor. Tahribin dehşeti, sosyal hayatta bâriz bir biçimde baş gösteriyor. Milletin geleceği can çekişiyor...
Gençliğin sürüklendiği mânevî bunalım ve boşluk, “kapkaç terörü”nden “tribün terörü” ve “ vahşet dolu cinâyetler”e, kumardan uyuşturucu ve kötü madde bağımlılığına varan vâhim illetlere bulaştırıyor. Ahlâkî aşınma her tarafı sarmış; okulların duvarlarına kadar sıçramış. Alkol ve uyuşturucu hastalığına yakalananların sayısı giderek çoğalmakta; kullanma yaşı ilkokul seviyesine kadar inmekte...
“Millî piyango” ve “spor toto” gibi devlet kurumları, talih oyunları, “iddaa” türü kumara öncülük etmekte; gençler ve çocuklar, kendilerini kuşatan tuzak ve tehlikenin uçurumuna itilmekte...
İnternet kafeler, atari salonları önünde çoğunluğunu okul çocuklarının oluşturduğu “sanal kumar” kuyrukları, tehlikenin boyutlarını ele vermekte.
Yapılan bir araştırmada, dehşet verici rakamlar ortaya çıkmakta. Türkiye’de 2001-2004 yılları arasında esrar kullanımı yüzde 75, uçucu madde kullanımı yüzde 40, eroin kullanımı yüzde 100, ecstasy kullanımı ise yüzde 287 artmış. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Madde Bağımlılığı Araştırma Tedavi ve Eğitim Merkezine 1995’de 3 bin beş yüz kişi başvurmuşken, 2007’de bu sayı 22 bini aşmış...
Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “kendi ahâlisine geniş bir hâne (ev)” ve “bir millî âilenin hânesi” olan ülkede “büyük bir âile efrâdı (fertleri) olan millet” zehirlenmekte; “hayat-ı içtimaiyeyi (sosyal hayatı) idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmakta.” (Kastamomu Lâhikası, 110-112; Şuâlar, 201-205)
Özellikle kalabalık şehirlerde çocuklar ve gençler, ifsad şebekeleri elinde, mafya ve çeteler kıskacına alınıp “suç unsuru” ve “âleti” olarak istismar ve istimale itilmekte...
* * *
Neticede mânevî ve ahlâkî terbiye eksikliği gençlikte ve toplumda büyük boşluk ve derin dejenerasyonlara sebebiyet verdirmekte. Çünkü yeryüzündeki emperyalist savaşlar, artık meydanlarda değil, ekonomik alanda düşmanları mağlup etmek, inanç ve mâneviyatlarını zayıflatmak şeklinde yapılmakta...
Kısacası Yahudi ifsad komiteleri elindeki “küresel güç” ve “uluslararası sermaye”nin toplumların içini karıştırma ve irâdesiz kılma taktikleriyle, inanç ve ahlâkta sarsıntılar vermek maksadıyla dayattıkları ahlakî-kültürel kargaşa ve kaosla siyasî, iktisadî çıkar ve bozgunculuk plânları, günümüzde “demokratikleşme” ve “özgürleştirme” paravanındaki projelerle açıkça sırıtmakta.
Bu konuda Çarlık Rusyası Generali Netcheolodon’un açıkladığı, B’nai Brith Gizli Cemiyetinin gazetelerinde yayınlanan “Siyon protokolleri”nin 7. maddesi ibret vericidir:
“Basın, kültür ocakları, tiyatrolar ve borsa oyunları ve hatta kanun parayı emirlerinde tutanların ellerinde olmalıdır. Bununla kültür müesseseleri halk efkârında kargaşalık ve ümitsizlik ocakları haline getirilecektir. Böylece yetişkinlerde başı boş arzular, gençlerde cinsî hevesler uyandırılacaktır. Sonuçta Hıristiyan ve Müslüman kalplerde, bu dinlerin getirdiği imân yerine şüphecilik filizlendirilecek; şehevânî duygularla bir ‘maddeci şüphecilik’ dinlerin verdiği kültürün yerini alacaktır.” (Rus İhtilâli ve Yahudiler, 164)
Görünen o ki, sokaklarında onbinlerce çocuğun ve gencin başıboş dolaştığı, yüzbinlercesinin sözkonusu tahrip ve ifsad şebeklerinin tehdidi altında olduğu Türkiye’de, salt polisiye tedbirlerle, yasaklayıcı yasalarla değil, köklü ve etkili topyekûn bir inanç ve ahlâk eğitimini, mânevî terbiyenin takviyesini gerekli kılmakta.
* * *
Ne var ki, Meclis’te ve medyada hâlâ okullarda zâten yetersiz olan “din kültürü ve ahlâk bilgisi” derslerinin kaldırılıp kaldırılmaması tartışılmakta. Mesele âdeta dalgalanmaya bırakılmakta...
Türkiye’nin onca hayatî meselesi dururken, dış güçlerin destek ve kontrolündeki terör hergün can alırken, hâlâ yeni anayasada din derslerinin çıkarılması tezleri ileri sürülmekte.
Ve ne garip ki, Başbakanı yeni “Alevî açılımı”na ikna edip İslâm’ın bin dört yüz senelik inanç ve fıkhına aykırı olarak cemevlerinin “ibâdethâne” olarak kabulüne ikna ettiğini söyleyen AKP milletvekili Reha Çamuroğlu, açıkça okullardaki din derslerinin kaldırılmasını isteyebilmekte.
Çamuroğlu, “Din ve ahlâk öğrenimi, karşılaştırmalı dinler ve ahlâk teorileri olarak verilmeli; öğrenciye namaz kılmayı, abdest almayı öğretmek devletin işi değildir” diyebilmekte. İşin enteresanı, en ufak bir aykırı ayrıntıda milletvekillerini derhal ikaz eden Başbakan ve parti yönetimi, bu pervâsız açıklamaya hiçbir uyarıda bulunmamakta...
AKP’nin baştan beri, birçok inanç ve mânevî meselede olduğu gibi, din derslerinde gösterdiği zaaf ve kırılganlık, siyasî iktidarı âdeta rüzgâr önündeki yaprak gibi yalpalamakta.
Gerçekten hükûmet, yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede, çocuklara dinlerini, dinlerin gereğini öğrenmelerini istiyor mu, istemiyor mu?
İstiyorsa, o zaman güçlü bir irâde ortaya koymaktan çekinmelidir. Zira millet verdiği desteğin hakkı olarak tek başına siyasî iktidardan ciddî ve kararlı bir irâde bekliyor...
15.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|