Tevhid-i Tedrisat tartışmaları, beraberinde din dersi tartışmasını da getirmekte.
Tıpkı “laikliği” din dışılık gören zihniyetin, “tevhid-i tedrisat”ı, öteden beri eğitim ve öğretimin “dinden tecrid eğitim ve öğretim” görmesi, tartışmaların temelini oluşturmakta....
Aslında bütün dinî tedrisat kurumlarını bir kalemde silen devlet, kendi denetimi ve gözetimi altında olmasını istediği din eğitimi ve öğretimini genel eğitim içine almak durumunda kalmıştır.
Bundandır ki, 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, yalnız “imâmet (imamlık) ve hitâbet (hatiplik) gibi hidemâtı diniyenin (dinî hizmetlerin) ifâsı için imam hatip okullarının açılmasını ve “yüksek diniyât (din) mütehassısları yetiştirilmek üzere dârülfünunda (üniversitede ) ilâhiyat fakültesi tesisi” ve bu maksatla “mektepler küşad etmekle (açmakla)” kalmaz. Kapattığı medreselerde verilen dinî öğretim ve eğitimin mekteplerde verilmesini de hükme bağlar...
Böylelikle din eğitimi “Maarif Vekâleti”, yani Millî Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir.
Vekâletin maddî gelir kaynaklarını kullanan Bakanlığın, diğer maarif görev ve işlevini yapmaması, hiçbir demokratik ve hatta totaliter ülkede görülmeyecek bir durumdur. “Lâdinî” bir esasla laikliği din dışılık ve dinden tecrid olarak tatbik eden Tek Parti dönemine hastır ki, Tek Partinin kendisi bundan vazgeçmiştir...
* * *
Çünkü “eğitim birliği” çerçevesinde asırlarca din ve büsbet ilimleri beraber okutan medreselerin mekteplere inkılâbı ve birleştirilmesiyle dinî öğretim ve eğitimi ortadan kaldırılmamış; aksine medreselerin ifâ ettiği dinî öğretim ve eğitim vazifesi, mekteplere verilmiştir.
Bu açıdan her fırsatta “tevhid-i tedrisat kanunu”na atfen genel eğitim içinde din öğretim ve eğitiminin tasfiyesi iddiasının hiçbir yasal ve hukukî dayanağı yoktur.
Genel eğitim içinde bütün okullarda “din dersleri”nin konulması, sözkonusu kanunun gereğidir. Ve bu görev Türkiye’de, “eğitim birliği” çerçevesinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla Millî Eğitim Bakanlığına verilmiştir.
Tek Parti ceberrutu bile, dinî öğretim veren mekteplerin ve din derslerinin eğitimden tecridine dayanamamış; çeyrek asır süren “dinden tamamen tecrid” öğretim ve eğitimin yanlışlığını kabul etmek durumunda kalmıştır.
1946’dan sonra yükselen Demokrat Parti hareketinin halkın haklı taleplerini seslendirmesi karşısında katı tatbikatından vazgeçmek durumunda kalmış; 1948 ilk imam hatip mektebi ve İlâhiyat Fakültesini kurmak mecburiyetinde kalmıştır...
Ardından da, 1950’de Demokrat Parti iktidara gelmiş; Merhum Andan Menderes “Konya Nutku”na bu hususu açıkça ifâde etmiştir. “Müslüman Türk milletinin evvela kendine ve gelecek nesillere dînini telkin etmesinin, onun esâsını ve kaidelerini öğretmesinin, ebediyyen Müslüman kalmasının münâkaşa götürmez bir şartı olduğunu” açıkça beyân etmiştir. (Emirdağ Lâhikası, 418-419)
Başvekil Menderes’in,“Türk milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır. Ve İslâmiyetin icâplarını elbette yaşayacaktır. Mekteplerde din dersi olmayınca evlâdına kendi dînini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan mahrum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu dînini öğrenmek gibi pek tabîi bir haktan mahrum edilmemek icâb eder. Bu bakımdan mekteplerimize din dersleri koymak yerinde bir tedbir olacaktır” irâdesiyle ilkokuldan lise son sınıfa kadar bütün okullara din dersleri konulmuş; devlet vatandaşların dinlerini öğrenmesine yardımcı olmuştur.
Yine Demokrat Parti’nin Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri, 20 Aralık 1952’de Meclis’te yaptığı konuşmada, “Bizim için yol, köprü, mektep yapmak nasıl sırf bu millete hizmet için yapılan işlerse, din bilgisini Müslüman çocuklarına en müsbet şekilde mekteplerimizde vermek de tamamıyla politikadan uzak bir millet hizmetidir” cümlesi, Demokrat misyonun din öğretimi ve eğitimine bakışının özeti olmuştur..
* * *
27 Mayıs darbesi inkıtaından sonra 1965’te Adalet Partisinin tek başına iktidara gelmesinin ardından, Demokrat Parti ile başlayan okullarda din öğretimi ve eğitimi devam etmiş; beşyüzün üzerinde imam hatip okulunun, onca yüksek İslâm enstitüsü ve İlâhiyat fakültesinin, binlerce Kur’ân kursunun açılması ve Diyanet’e 70 bin “din görevlisi” kadrosunun tahsisi, hep esasa göre yapılmıştır...
Gerçi din derslerinin “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” olarak 12 Eylül ihtilâlinin 82 Anayasasında “zorunlu” olarak yer alması, bu derslerin devletin denetimi ve gözetimi altında resmî ideolojinin propaganda aracı ve aldatmaları hesabınadır.
Ancak gelinen noktada, din derslerinin “mecburî” olmaktan çıkarılması, din derslerinin genel eğitim içinden tamamen tasfiyesi, öğretim ve eğitimin dinden tecridi maksadına mâtuftur.
Bunun içindir ki, hükûmet bu tuzağa dikkat etmeli. Türkiye’nin bunca meselesi varken, yeni anayasa tartışmalarının dinî bir vecîbe olan “başörtüsü” ve “din dersleri”ne odaklanmasına fırsat vermemeli; milletin temel talebi olan “din dersleri”nin “serbest bırakılması” paravanında okullardan kaldırılması oyununa gelmemeli...
Özelleştirme ihâlelerinde, “B2 orman yasası”nda gösterdiği direnci bu hususta da göstermeli.
Millet verdiği desteğin hakkı olarak tek parti iktidarından bunu bekliyor...
14.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|