Fertler, tembellik/uyuşukluk zindanına düştüğü gibi, hücreleri fertlerden müteşekkil cemaatlerin de kimi zaman aynı akıbete düşmesi kaçınılmaz. Ne var ki, cemaatteki durgunluklar, meşveret sistemine veya hey’ete atılmak istenir.
Aslında bu, cemaati yıpratmak için—Bediüzzaman’ın tabiriyle—“ehl-i dalâletin hafiyeleri ve propagandacıları”nın bir desisesidir. Kimi zaman da nefsi tezkiye ile temize çıkarma ve müdafaa psikolojisinden kaynaklanabilir.
Halbuki cemaat şahs-ı mânevîdir; fertler de onun hücreleri. Fertlerin, kendilerinden kaynaklanan genel rehâveti, tembelliği ve bundan doğan olumsuzlukları; yalnızca yöneticilere veya meşverete yüklemeleri hakperest bir davranış olabilir mi? Bu, Kur’ân’ın ortaya koyduğu, “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez”1 şeklindeki ‘suçun şahsîliği’ cihanşumül hukuk prensibine aykırı ve “Gerçekten insan çok zâlim, çok câhildir”2 tehdid-i İlâhisine de hedeftir.
Ayrıca bunlar hem dedikodu-gıybet, hem iftira, hem bühtandır. Dolayısıyla haksız suçlamalardan şiddetle kaçınmalı, sonuçlarından titremeli… Zira, olumlu veya olumsuz sonuçtan herkesin kameti miktarınca payı olmalı değil mi? Emir meşveretin; güç şahs-ı mânevînin ise, şahıslar çapları ve yetkileri miktarınca sorumlu…
Bir filmin çekimlerini düşününüz. Yönetmen, oyuncular ve teknik elemanlar bir ekip halinde çalışırlar. Filmin iyi ve kalitesi, yalnız yönetmene bağlı değil. Senaryo, oyuncu ve teknik elemanların da katkısıyla ortaya çıkar. Deha bir padişah olan II. Abdülhamid’i ve devrini düşününüz. Zekâsı ve diplomatlığı Osmanlı’yı kurtarmaya yetmemişti; yetmezdi… Çünkü, Osmanlı başta ilimde, zikirde, yenilenmekte, çağa ayak uydurmakta, aile yapısında, ahlâkta, teknikte vs. gerilemişti.
Unutmayalım ki, problemler, sıkıntılar genelleşmiş ise, çoğunluğun hatası sözkonusu. Yönetim yapılanması, demokrasi, katılım üzerinde, yani işlerini meşveretle yürüten cemaatlerde problemler şahsî değil genel ise, kaynağı da sadece yöneticiler değil, geneldir, herkesindir.
Risâle-i Nur’da tembellik, uyuşukluk zindanına, rehavete düşülmesinin sebepleri şahıslar bazında değil; fikirler, duygular, temel ölçüler, prensipler çerçevesinde ele alınır:
1- Ümitsizlik, şevksizlik,
2- Üstün olma meyli,
3- Acûliyet (Sebeplere, şartlara uymama, basamakları atlama),
4- Meylüttefevvuk (Hedef Allah rızası değilse, üstün olma, makam-mevki, şan, şöhret, para-pul için çaba sarf etme.)
5- Fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî (ferdî kalma, yalnız başına hareket)
6- Tembellik, tevekkülsüzlük.
7- Havalecilik.
8- Bütün sıkıntı ve rezaletlerin kaynağı olan meylürrahat, yani, rahatına düşkünlük.3
Bu maddelerin her birisinde, herkesin payı muhteliftir. Samimî olan, muhasebe ve murakabesini yapar; kendisini düzüetmeye çalışır. Yoksa, suçu ona-buna yükleyip işin içinden sıyrılmak kolaycılıktır. Burada mümkünse de; Hakkın divanında imkânsızdır!
Dipnotlar:
1- En’âm Sûresi: 164.; 2- Ahzab Sûresi: 72.; 3- Münâzârat, s. 136-139.
15.12.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|