Okulunu başarıyla bitirmiş, oldukça gözde, iyi bir iş yerinde hatırı sayılır bir maaşla işe başlamıştı Aysel Hanım. İş yerinde şimdilik de örtüsüne, kılık-kıyafetine ses çıkaran kimseler olmadığndan Aysel Hanım istediği kıyafetle işine gidip geliyor, huzur içinde çalışıyordu.
Okul hayatı süresince Aysel Hanım, dinî hizmetleri gaye edinen insanlarla tanışmış, onlarla beraber aynı mekânlarda kalmış, önceleri öylesine bir dinî yaşantının yerine küçümsenmeyecek bir inancın sahibi olarak hayata atılmıştı.
Şimdi artık Aysel Hanımın işi vardı, maaşı vardı. Fizikî yapısı, hüsn-ü sûreti de fena sayılmazdı. Bir çok insan artık ona imreniyor, ona gıpta ile bakıyordu. Bu yönüyle evlenmeyi düşünen, bu noktada bir arayışın içinde bulunan bir çok genç, Aysel’in ebeveynini çoktan rahatsız etmeye başlamışlardı artık.
Tekliflerden usanan ve artık bıkkınlık derecesine varan istemelere bir son vermek için anne-baba önce durumu kendi aralarında istişare ettikten sonra durumu açıkça kızlarına açmaya karar verdiler.
Beraberce akşam yemeği yenilip, günün yorgunluğu atıldıktan ve Aysel, çayları demledikten sonra, bir taraftan çaylar içilirken, bir taraftan da işin sözcülüğünü üstlenen anne söze başladı: “Güzel kızım, çok şükür okulunu bitirdin, işe başladın, iyi bir gelirin var... Bütün bunlar bize de, sana da mutluluk veriyor değil mi? Bizim için de senin için de bundan iyisi olamaz. Ama doğrudan seni ilgilendiren, bizim için de önemli bir beklenti ve mutluluk olan evlenip bir ev bark sahibi olmanı baban da, ben de sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu konuda bu güne kadar sana hiçbir şey söylemedik. Ama isteyenlerin o kadar çoğaldı ki... Her gün heryerden teklif geliyor. Bu durum bizi rahatsız ediyor. Son söz senin olacağı için gelenlere bu güne kadar bir şey diyemedik. Bunların içinden doğrusu dini diyaneti yerinde olan, hatta senin gibi, bizim gibi aynı dâvânın müdavimlerinden olan beğendiğimiz gençler de var... Ama dediğim gibi sana sormadan bir şey diyemedik. Az daha unutuyordum, seni isteyenlerden birisi de sizin orada şef olarak çalışan Ahmet Bey diye birisi...” Burada Aysel, araya girerek, annesine: “Ahmet Beyin teklifine ne dediniz?” deyince, annesi: “Kızım, hiç tanımadığımız adam için ne diyebiliriz ki? Yalnız öğrendiğimiz kadarıyla adam oldukça zengin ama dinî yaşantısı çok zayıf. Her neyse kızım, son söz senin, gecikmeden bir karar vermelisin artık.”
Aysel anlatılanları iyice bir dinledikten sonra, şöyle bir düşündü. O, annesini babasının istek ve arzularını çok iyi biliyordu. Nihayetinde evlenecek olan kendisi olduğu için, bu konudaki asıl düşüncesini ve niyetini söylemeye karar vererek söze başladı: “Bütün çabalarınızın benim huzur ve mutluluğum için olduğunu çok iyi biliyorum. Benim yüzümden bu güne kadar giriftar olduğunuz sıkıntıları ve üzüntüleri de biliyorum. Bu konuda beni affedeceğinizi bekliyorum. Ve yine affınıza sığınarak bu konudaki niyetimi ve isteğimi söylemek istiyorum. Çok çeşitli çevrelerden evlenme teklifiyle karşılaşmam sizi de, beni de zor durumda bırakıyor. Belki de işimin ve maaşımın oluşu bunlara sebep oluyor. Düşünüyorum bu güne kadar ben dinimi öğrenerek ve yaşayarak geldim. Belli bir hedefim ve şerefli bir dâvâmın olduğunu da biliyorum. Bana evlenme teklifinde bulunanlardan benimle aynı dâvâya inanan ve o yolda hizmette bulunan takdire şayan insanların bulunduğunu da biliyorum. Fakat ben artık geleceğimi de düşünmek zorundayım. Yüksek tahsilimi yaptım ve ileriye yönelik hedeflerim var. Kabiliyetlerim var, evlenirken kariyerimi de düşünmek zorundayım. Sırf dindar olmakla veya dindar birisiyle evlenmekle bu işler yürümüyor...” deyince Aysel’in babası kızının niyetini anlamış olacak ki araya girerek, “Kızım, fazla uzatmasan iyi olur... Sizde çalışan ve seni istemeye gelen şef için ne diyorsun?” deyince, Aysel: “Babacığım, biliyorum onun için dini yaşantısı yok diyeceksiniz... Ama geleceğim için sizler razı oluyorsanız ben de uygun görüyorum” dedi.
Anne baba kalben razı olmasalar da kızlarının bu kararlarına karşı “olur” demekten başka bir çareleri yoktu.
Düğün hazırlıklarına hemen başlandı ve yeni damat adayı Ahmet Beyin isteği üzerine görkemli bir düğün salonunda çağdaş görünümlü, eğlenceli bir törenle Aysel-Ahmet ikilisi evliliğe ilk adımlarını atmış oldular.
Evliliklerinin üzerinden daha çok kısa bir zaman geçmişti ki iş yerinde Aysel Hanıma artık bundan böyle tesettürlü bir kıyafetle gelemeyeceğini, amirleri yazılı bir şekilde tebligatta bulunurlar.
Hiç beklemediği bu durumla karşılaşan, morali bozulan Aysel Hanım, soluğu hemen beyinin yanında aldı. Konu ile ilgili resmî yazıyı okuyan Ahmet Bey işin ciddiyetini anlayınca, hiç tereddüt etmeden, tesettürlü kıyafeti çıkarıp, herkes gibi açık ve dekolte bir kıyafete girmesini söyledi.
Beyinin bu tereddütsüz kararına şaşıran Aysel Hanım; “Böyle bir kıyafete nasıl girerim?” diyecek oldu; Ahmet Bey hemen söze girerek; “Hanım, bu durum karşısında ne yapabiliriz ki? Düşün ki sen de, ben de geleceğimizi düşünmek zorundayız. Senin kıyafetin yüzünden elimizin altındaki imkânları, kariyerimizi tehlikeye atmak doğru olmaz herhalde” diyerek bu söylediklerine Aysel Hanımı da ikna etmeye çalıştı.
Bir anda tesettürünü terk ederek, açık bir kıyafete girmek Aysel Hanım için kolay olmasa da bir taraftan amirlerinin diretmesi, diğer taraftan beyinin zorlaması karşısında Aysel Hanım istemeyerek de olsa bu yeni duruma razı oldu.
Aysel Hanım artık başı açık, tesettüre uymayan bir kıyafetle devam ediyor. Mesainin dışında tesettürlü olan Aysel Hanım elden geldiğince ibadetlerini de aksatmamaya çalışıyor.
Üç-beş ay bu şekilde işine devam eden Aysel hanım, yine bir sabah iş yerine gittiğinde idare amiri tarafından makamına çağırılıyor, bu gün itibarıyla işine son verildiğini söylenerek, durumu bir resmî yazıyla kendisine tebliğ ediliyor.
Daha bir süre önce amirlerinin emirleri üzerine başını açıp, tesettürlü kıyafetini terk ettiği halde işine hangi sebeple son verildiğini bilemeyen Aysel Hanım, şaşkın ve üzüntülü bir şekilde soluğu beyinin yanında alıyor. Eşinden bir teselli, bir moral bekleyen Aysel Hanımın beyinin; “Yapılacak bir şey yok, haydi doğru eve...” azarını işitince iyice sıkılıyor Aysel Hanım.
Kariyerini ve geleceğini garantiye almak niyetiyle böyle bir evliliğe razı olan Aysel Hanım, şimdi de artık sade bir ev hanımı olarak hayatına devam ediyor. İşinden ve masasından olmanın üzüntüsünü atlatmanın çabasında olan Aysel’i bu defa başka problemler ve sıkıntılar bekliyordu.
Ailevî problemler ve geçimsizlikler... Yüksek tahsilini başarıyla tamamlamış, kariyer yapmaya kabiliyetli, maaşlı bir hanımla evlilik yapan Ahmet Bey şimdi artık sade bir ev hanımı konumundaki bir eşe razı olabilecek miydi? Çünkü Ahmet Bey de makam-mevkiye meftun, kariyeri ön planda tutan, lüks bir yaşantının özlemini çeken bir yapıya sahipti.
Günler haftaları, haftalar ayları kolvaladıkça, Aysel Hanımın evindeki geçimsizlik, kavgalar artık iyice su yüzüne çıktı ve Ahmet Bey yine bir kavga esnasında hanımına; “Aysel, açıkçası, ikimizin de başımıza hesapta olmayan olaylar geldi. Ben pek yüksek tahsilli, maaşlı, kariyer yapmaya müsait bir Aysel ile evlendim... Halbuki şimdi evimde sıradan, sade bir ev hanımıyla beraberim... Kusura bakma benim için hiç bir özelliği olmayan birisiyle evliliğimi sürdüremeyeceğim...” deyince Aysel de “O halde yarından tezi yok; hemen mahkemeye gidip karşılıklı boşanma dilekçelerini verelim” diyerek son noktayı koydu.
16.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|