İstanbul’dan Cemre Sağlam:
*“Neden kurban kesiyoruz? Kurban kesmenin yararları ve hikmetleri nelerdir?”
Kurban kesmek bir ibadettir. Neden kurban kestiğimiz veya neden ibadet yaptığımız sorusuna verilecek en makbul cevap hiç şüphesiz Allah’ın emrine uyma gereği ve zorunluluğu olacaktır. Kurban kesiyoruz; çünkü emir vardır.
İşin hikmet ve maslahat yönü ise saymakla bitmez. Her şeyden önce, mânevî bir şoklama yaşayarak günahlarımızdan arınıyoruz. Esâsen dinimiz her bir ibadet emriyle bize ayrı ayrı şoklar yaşatıyor. Allah’ın emirlerini yerine getirdikçe farklı duygular, farklı heyecanlar, farklı haller, farklı tavırlar bizi kuşatıyor. Her bir emir bizi bir farklı mânâ ile yüklüyor. Her bir ibadet bizi farklı faydalı prensipler ile dizayn ediyor. Her bir teklif bizi insâniyet-i kübrâ makamına bir adım daha yaklaştırıyor. Her bir vecibe bizi âlâ-yı illiyyîne, Allah katında makamların en yükseğine doğru kuvvetle sevk ediyor.
Meselâ, namazla Allah’a secde ederiz, Allah’a duâ ve niyazda bulunuruz. Allah’a kendimizi doğrudan muhatap addederiz. Bir secde şoku ile Allah’a kulluğumuzu idrak ederiz ve kavrarız. Namaz ile Allah’ın Hayy, Kayyum, Cemâl, Mücîb, Nur, Raca, Kâmil, Rahman, Rahîm, Karîb, Melik, Hâlık, Rab, Gaffar, Tevvâb, Afüvv, Hak, Beşir, Râdî, Fettâh, Hamîd, Şekûr, Habib, Azim, Şehîd, Semi’, Mevlâ, Zâkir, Raşîd, Latîf, Mâbud isimleri ile Allah’a yaklaşmış, bu isimlere el vererek Allah’ın rızâsına ulaşmış oluruz.
Meselâ, oruçla Allah’ın her vakit verdiği nimetlerden kendimizi mahrum bırakırız; bu nimetlere, yani Allah’ın rahmet ve merhamet eserlerine, yani Allah’ın sevgiyle bizi yedirip içirmesine, bize ikram ve ihsanına ne kadar muhtaç olduğumuzu tam hissederiz. Bir mahrumiyet şoku ile Allah’ın “vermesinin” kıymetini anlarız. Fakir ve fukaranın hâlini tam yaşarız. Onların halleriyle halleşiriz. Allah’ın Rezzak, Rahman, Tâlib, Basîr, Müdebbir, Cebbar, Âdil, Celil, Deyyân, Aziz, Berr, Muhsin, Muhyî, Mübeddil, Müncî, Mükrim, Mükemmil, Gafur, Afüvv, Tevvâb, Hâkim, Kadir, Sabur isimlerini ancak oruç ile kavramamız mümkün olur. Ve bu isimlerin şefaatiyle Allah’ın rızasına nail oluruz.
Meselâ, zekât ile elimiz canımızın yongası olan kendi paramıza, kendi malımıza, kendi kazancımıza başkası lehine, başkasına yardım etmek üzere uzanır. Bir para verme şoku ile Rabbimize yaklaşırız. Zekât ile, kazandıklarımızın gerçekte bizim olmadığını, Allah’ın birer ihsânı ve elimizde birer emâneti olduğunu, bu ihsânın şükrünü ancak başkasına yardım etmekle ödeyebileceğimizi kavrarız. Böylece Allah’ın Vedûd, Vehhâb, Râzık, Muğnî, Fâtır, Fadıl, Hasîb, Kâbil, Kâfi, Kâfil, Nazır, Nasir, Muin, Müyessir, Zekiyy, Vekil, Muğîs, Sadık, Selâm, Şefik, Vâris, Vâsi’, Veliyy, Kerim isimlerinin gereklerini bir nebze de olsa yaşamış, bu mukaddes isimleri kavramış ve bu isimlerin kanadıyla Allah’ın rızasına inşallah ermiş oluruz.
Meselâ, hac ile milyonlar Müslüman’larla bir araya gelir, doyulmaz bir kardeşlik şoku yaşarız. Arafat’ta vakfe esnasında Allah’ın huzurunda dimdik duruş ve duâ ile tevâzuu birleştirmiş oluruz. Duruşumuzla Kayyûm ismini kavrarız. Kâbe’yi tavaf ederken, Kâbe’nin etrafında dönerken zerrelerden güneş sistemlerine ve yıldızlara kadar kâinatın baş döndürücü ritmine Allah’ın adını zikrede ede ayak uydurmuş oluruz. Her şey Allah diye diye dönüyor… Dönüyor ya… Biz de “Allahümme Lebbeyk!” (Allah’ım emrindeyim! Allah’ım emret! Sana kurban olayım!) diye diye döneriz. Mina’da şeytanları Allah’ın kahrına havâle ederiz. Böylece Allah’ın Mâlik, Kuddûs, Samed, Kahhâr, Şefî’, Sâlim, Hannân, Mennân, Merğûb, Mübîn, Muavvin, Muhît, Muhsî, Zü’l-Meâric, Sultân, Sübhân, Vitr, Hâdî, Fâtih, Hafiyy, Mürebbî, Raûf, Rakîb, Mü’min isimlerini yaşayarak kavrama imkânı buluruz.
Yarın inşallah devam edelim.
22.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|