Geldi gelmedi demeden; gitmek gerekiyor
Biz; damlaya damlaya oluşuyoruz.
Zaman zaman kendimize söz geçirmekte oldukça zorlanırız.
İçimizde bize asi duran, sözümüzü yere vuran, söz dinlemeyen, başına buyruk, kontrolsüz, kuralsız, insanlar arası ilişkileri tanımayan, hak hukuk gözetmeyen, öylesine bir hayat hali sergileyen birisi var.
Bu birisi bizi herkesle kavgalı, herkesle dargın ve herkesle bozuk ilişkiler içerisinde yaşatmak istiyor.
Herkesin kusurunu önümüze seriyor.
Herkes hakkında olumsuz konuşuyor.
Herkese sû-i zan ediyor.
Öyle güçleniyor ki, zaman zaman söz geçiremiyoruz ona. ‘Kendime hâkim olamıyorum’ denirken bu kastedilir. Nefsinin avucu içinde olanlar ve hep onun istediğini yapanlar işte bunlardır.
Buna içimizdeki ‘öteki’ demek mümkün.
Zaten bizde sürekli onun hükmü geçse hayat yaşanır gibi değil.
O da bizim imtihan vesilemiz.
*
İyi ki içimizde bir de asıl benliğimiz var. Zaman zaman kendini gösteren, bizi biz yapan, varlığı, insanları, tabiatı, âlemi seven, insanlar arasında güzelliğin hüküm sürmesine çalışan, mutlu insan tavırlarından mutlu olan, tavırlarıyla da insanları mutlu eden, tebessüm çehreli, ağzından çıkan sözcükleri özenle seçen, insanları kırmamaya özen gösteren ikinci benliğimiz, aslında öz kimliğimizdir.
Hayat boyu bütün tercihlerimizi bu iki benlik içerisinde yapıyoruz.
Tabiî hangisine daha çok söz hakkı veriyorsak, bizde o hüküm sürüyor.
Buna ya nefsânî, ya da vicdânî tercihler diyoruz. Buna hodbîn ve hudâbin de diyebiliriz.
Küçük ölçekte sadece bir günün, bir saatin davranış dökümüne baktığımızda, nefis öncelikleri ile vicdan önceliklerini bir çırpıda görebiliriz. Küçücük küçücük kareler ama bütünü oluşturuyorlar.
Hayattaki bütün tercihlerimiz, ya ‘hodbin’ olarak ‘nefsin’ tercihleriyle ya da ‘hudabin’ olarak ‘vicdan’ın tercihleriyle yapılmaktadır.
Ya nefsimizi, sadece kendimizi düşünerek davranış oluşturuyoruz ya da Yaratıcımızın o davranışımızdaki rızasını gözeterek davranış oluştururuz.
Yani her bir davranışımızla ya nefsin hanesine bir artı atıyoruz ya da vicdan hanesine. Bu seçim tamamen bize aittir.
İmtihan da böylece oluşuyor.
Ve sonuçta ‘ben’ denen şey, ‘huy’ denen şey ortaya çıkıyor. Biz öylesine oluşmuyoruz, her bir davranışımızla ilmek ilmek bizi örüyoruz.
Hayata dokunan davranışlar
Hayata ancak tercih ettiğimiz davranışlarımızla dokunabiliyoruz. Aslında an be an herkes birer hayat yazıyor. Çünkü hayat romanı, harf harf, kelime kelime, cümle cümle meydana geliyor. Ve bir de bakıyorsunuz ki, sonuçta hayat karşımıza çıkıyor.
Onun için bu yazı hayatın çok uzağında bir yazı değildir.
Hemen bir telefon kadar bize yakın bir yazıdır. Hüsn-ü niyetle çevireceğimiz numaralar, kırgın akrabalarımızla, arkadaşımızla aramızın düzelmesini netice verecektir.
Bu güzel sonuç, önce bu duyguyu taşıyanı ve yaşayanı mutlu edecektir.
Epeyce bir zamandır uğramadığımız eski dost, güzel düşünceler içerisindeki ziyaretimiz sonucu, eski dost, yenileniverecektir.
Bu da bu duyguyu taşıyan ve yaşayanı mutlu edecektir.
Mahallemizdeki bakkala, kasaba, esnaf insanlara sergileyeceğimiz bir küçük tebessüm, onların bize olan bakışını, yorumlarını müsbete kanalize edecektir.
Yine bu da, bu davranışı yaşayan ve taşıyanı mutlu edecektir.
Hasta olan akrabamıza epeyce bir zamandır ziyarette bulunmamışsak, küçük bir hediye ile onun hoşnutluğunu almak, onun mutluluğundan önce, onu mutlu eden mutlu olacaktır.
İnsan, davranışıyla insandır.
İnsanlar arası ilişkiler, seviyeli davranışlarla mümkündür.
Sevmek, saymak, nezaket sergilemek, güler yüz taşımak, güzel söz sarf etmek, güzel giyinmek önce yaşayanı ve taşıyanı mutlu eden davranışlardır.
Yani anlaşılıyor ki, bir davranış sergilemeden bir olumlu, mutlu sonuç elde etmek mümkün olmayacaktır.
Tabiî davranışı oluştururken, içimizdeki ‘nefis’ ve ‘vicdan’ ikilisini unutmamak gerekiyor.
Yalnız değilsiniz, her bir davranış tercihinde, her zaman iki şık karşınızdadır.
Yeni bir sayfa açmak mümkün
Yapacağımız davranışı, başkalarının bize yapacakları veya yaptıkları davranışlara bağlamamak gerekmektedir.
Bize, geldi gelmedi demeden, gitmek gerekiyor.
Gözetti gözetmedi demeden, gözetmek gerekiyor.
Konuştu konuşmadı demeden, konuşmak gerekiyor.
Hediye aldı almadı demeden, almak gerekiyor.
O da bana güldü gülmedi demeden, gülmek gerekiyor.
O da beni sevdi sevmedi demeden, sevmek gerekiyor.
O da beni düşündü düşünmedi demeden, düşünmek gerekiyor.
Çünkü herkes kendi davranışından sorumludur.
Başkalarının bize yapıp yapmadıkları davranışlardan değil, bizim başkalarına yapıp yapmadığımız davranışlardan sorumluyuz.
Yaşıyor olduğumuz her bir anda, yeni bir sayfa açmak mümkündür.
Hayata ancak böyle dokunabiliriz.
22.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|