Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say’ın sözleri hâlâ tartışılıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’dan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’ten bir çok isme Say’ın sözlerine tepki gösterenler oldu. Hatta Cumhurbaşkanlığı bile onun Köşk’teki resepsiyon için dâvetiye gelmediği yolundaki haberlere cevap vererek, haberlerin “gerçekleri yansıtmadığı”nı açıkladı.
Peki Fazıl Say ne söylemişti: Say, Almanya’da yayımlanan Süddeutsche Zeitung gazetesinin sorularını cevaplarken “Türkiye rüyalarımız kısmen öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslâmcılar zaten kazandı. Biz yüzde 30, onlar yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum. Hemen değil, ama ileride Türkiye’den ayrılmayı düşünüyorum. Biz artık azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz. Çankaya’daki dâvete bile beni çağırmadılar. Böyle giderse, bir kızım var, onu da alır yurtdışına giderim” demişti.
Say’ın bu sözlerine bir çok kişi tepki gösterirken, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan gibi bazı kişiler de destek verdiler. Konuşma özgürlüğünü sonuna kadar savunuruz, ancak düşünceler söylenirken de başkalarını küçük görerek, hakaret ederek, kutuplaşmalara yol açarak söylenmemeli...
Ben bu tepkileri yazmak yerine Öğretmen-Sen Genel Sekreteri Behçet Canöz’ün gönderdiği mektubu köşeme almak istiyorum.
* * *
Canöz “Tek tuşlu piyano” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Işığı, düşüncesinde kaybolmuş, azınlığın çoğunluğa hâkim olması gerektiğine inanan sözde aydın tipinin açık bir örneği… Tek ses, tek renk, tek düşünce… Farklılıkların tehlike olarak algılandığı bir dünya, ne kadar çağdaş, ne kadar hukuksal, ne kadar insancıl olabilir?
Farklılık yoksa; ritim de yok, ahenk de yok, ses de yok renk de yok, san'at da yok, san'atçı da yok; insan da yok. Bütün bu “yoklardan” hiçbir zaman “var” da çıkarılamaz. Varlık sebebini inkâr eden de kendini inkâr eder.
“Benim gibi düşünmeyeni yok sayıyorum” diyen, insan haklarını paspas olarak görür. “Müzikte tek nota vardır, o da ‘do’dur” demekten farklı değil! Diğer notaları yok saymakla san'atın var olabileceğini ileri sürmek ne kadar “san'atsal” bir yaklaşımsa, ülkedeki inanç ve düşünce farklılıklarını yok saymak da o kadar “insancıl” ve “evrensel” olabilir!
Say, yüzde 30’un yüzde 70’e tahakküm etmesini istiyor ve böyle olmadığı için de başka ülkeye gideceğini ilân ediyor… İstediği ülkeye gidebilir. Buna hiç kimse engel olmaz, olamaz da… Ancak, ülkeyi terk etmekle sorun bitmiyor; aksine daha da artıyor, çünkü gittiği ülkede kendisi gibi düşünen yüzde 30’luk bir taraftar kitlesi de olmayacak. Yüzde 70’lik çoğunluktan kaçarken yüzde 99 ile karşılaşacak o zaman ne yapacak? Hangi ülkeye gidecek? Artık, demirperde ülkeleri de yok!
Hiçbir ülke, “ışığını kaybetmiş bir sanatçıyı” farklılığından dolayı kınamaz sınır dışı etmez. Problem bu değil, problem “sanatçının” kendisi. Bu düşünce olduğu sürece hiçbir yerde rahat olamayacak. Bu tiplere göre herkes yanlış, sadece kendileri doğrudur… Yüzde 30’luk bir kitlenin olduğu da kendisi gibi düşündüğü de doğru değil. Bu, onun bir zannı, çünkü sadece kendisi ülkeyi terk edebileceğini açıkladı; başka, böylesine trajik bir eylem içinde olacağını söyleyen olmadı. 367’ciler bile… Olsa bile tahammülsüzlüğü, yok saymayı meşrûlaştıramaz.
“San'atçı”, bundan sonra san'atsal faaliyetlerine seyirci ve dinleyici olarak katılacakların kimler olacağını, neye, ne kadar inanmaları gerektiğini nasıl ve ne giyineceklerini açıklayan bir talimatname mi hazırlayacak?
Biz, bu ülkenin sahipleriyiz. Bütün renklerle, seslerle, farklılıklarımızla zengin bir bütünüz; orkestrayız, besteyiz. Kimse kimseyi yok sayamaz. Farklı ses yoksa nota da san'at da insan da yok…”
* * *
Bir eğitim sendikasının yöneticisinin başörtüsünü şikâyet eden, kendini azınlıkta gören, bu yüzden de kızıyla birlikte yurtdışına taşınabileceğini söyleyen piyaniste cevabı böyle…
Yazımızı, Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur’un 17 Aralık 2007 tarihli yazısındaki şu cümlesiyle tamamlayalım: “Gitme Fazıl! Fazlalık yapan fakirleri, cahilleri Almanya’ya postaladık. Halide Edipleri, Mehmet Akifleri kaçırttık. Darbeler oldu. Senin gibi ‘gidiyorum bak’ diye tehdit edemeden, hiç istemeden buraları terk edenler oldu. Bir daha ülkelerine dönemeyenler oldu. Başörtüsü yüzünden okuldan attığımız küçücük kızları yurtdışlarına kadar kovaladık. Yüzde 70’i gözünde büyütme…”
Fazla söze gerek var mı?
22.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|