Çocukluğumdan beri her yılbaşında aynı dilekleri duyarım: Yeni yıl, barış, mutluluk ve huzur getirsin.
Kime mikrofon uzatılsa farklı kelimelerle de olsa, ki burada kelimeleri ne kadar değiştirebilirsiniz ki, aynı şeyleri söyledi.
Ve yine ben kendimi bildim bileli, dünyada, özellikle de Ortadoğu’da savaşlar bitmedi.
Buna rağmen, her yılbaşı aynı dilekler dillendirilmeye devam edildi: Savaşlar olmasın, insanlar ölmesin. Bütün dünya barış içinde yaşasın.
İşin garibi, bu dilekleri dile getirenlerin dünyadaki savaşları umursadığına dair, yılbaşları dışında ağızlarından pek bir şey duymazdık.
Yeni yıl, belki de bu samimiyetsizliği gördüğü için barış filan getirmiyordu. Yoksa taşa söylesen o bile getirirdi.
Belki dilekler o kadar da evrensel değildi. Zira konuşanların bir kısmı, temennilerinin başına “ülkemizde” ibaresini eklemeyi ihmal etmiyorlardı. Bu zaman zarfında, ülkemizde adına savaş denilen bir savaş olmadığına göre, dileklerin tuttuğu da söylenebilirdi. Ama o zaman da şöyle bir gariplikle karşılaşıyorduk: Madem savaş yoktu, niye herkes barış diliyordu.
Belki yeni yıldan, onun boyunu aşan isteklerde bulunuyorduk. Üstelik böyle her sene aynı şeyi dileyip, dileğimizin gerçekleşmemesi, yeni yılın inandırıcılığına da gölge düşürüyordu.
Aslında yapılması gereken, yeni yıldan getirebileceği şeyler istemekti.
Meselâ yeni yıl Doğu ve Güney Doğu Anadolu illerimize olağanüstü hal getirsin, denilebilirdi. Ki zaten o yıllarda Milli Güvenlik Kurulu tavsiye eder, Hükümet de olağanüstü hali uzatırdı. Böylece zaten gerçekleşecek bir şey, gerçekleşmiş yeni yıl dileği olarak hayat bulurdu. Ülkemizin geri kalan bölgeleri de unutulmaz, “Yeni yıl, ülkemize askerî vesayet getirsin” denilebilirdi.
Tabiî olan oldu. Artık bu dilekleri bundan sonra dileyebiliriz. Ve dileklerimizi çeşitlendirerek, “Yeni yıl ülkemize laiklik getirsin. Ama sivil anayasa getirmesin. Ulusalcılık getirsin. Ama demokrasi filan getirmesin” diyebiliriz.
Böylece yeni yıl da hep aynı şeyleri getirmemekten kurtulmuş olur.
17.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|