Bir san'atçının “Böyle giderse Türkiye’yi terk ederim” demesi tartışma konusu yapıldı. “Gitme, kal!” diyenler olduğu gibi; “Giderse üzülmeyiz” diyenler de çıktı. Daha da ileri gidip, “İstersen ‘dağ’a çık!” tavsiyesinde bulunanlara da rastlandı.
Belki tartışma daha da alevlenebilirdi, ama dün sabah saatlerinde Kuzey Irak bombalanınca bu tartışma sönmeye yüz tutabilir.
Tabiî ki san'atçı olsun ya da olmasın bir ‘kişi’nin, yaşadığı ülkeyi terk etmeyi göze alması dikkate alınması gereken bir ‘tepki’dir. Hadise, çok farklı şekillerde yorumlanabilir. Çünkü, yaşadıkları hadiseler sebebiyle ‘ülke’yi terk etmeyi düşünenler sadece ‘san'atçı’lar değil. Yeri gelir bir ‘çiftçi’ de, muhatap olduğu yanlış ve haksız uyglulamalar karşısında böyle tepki gösterebilir.
Kimin haklı olup olmadığını bir yana bırakıp şöyle sormak da mümkün: “Nasıl bir ‘ülke’de yaşıyoruz ki, yeri geliyor bir san'atçı, yeri geliyor bir öğrenci, yeri geliyor bir esnaf, yeri geliyor bir siyasetçi; ‘ülkeyi terk etmek’ten bahsediyor? İnsanları böyle düşünmeye iten asıl sebep ne ola?”
Bu tepkilerin temelinde demokrasi eksikliği olmasın? (Bilhassa 28 Şubat 1997 sonrası yapılan uygulamalar sebebiyle ‘hicret’ edip, okumak maksadıyla yurt dışına giden başörtülü öğrencileri de unutmayalım...)
Genel yaklaşım bu olmakla birlikte, özelde sözsonusu san'atçının ülkeyi terk etmekten bahsetmesi bir çelişkidir. Belki uygun bir değerlendirme olarak görülmez, ama eğer Türkiye’de ‘sizler’ ve ‘bizler’ diye iki ayrı anlayışın temsilcileri var ise, asıl sıkıntı çekenler sözkonusu san'atçı gibi yaşayanlar değildir. Asıl sıkıntı çekenler, ‘kaymak tabaka’dan olmayan ve belki de ‘sade vatandaş’ olarak tarif edilen kişilerdir.
Gerek maddî ve gerekse manevî olarak sıkıntı çekenler kimdir? “Çoğunluk, halk, vatandaş benim gibi düşünmüyor. O halde onlar suçludur, haksızdır” anlayışı en başta san'atçıya yakışır mi? Çünkü ülkeyi terk etmekten bahseden san'atçı, bu gerekçeyi öne sürüyor. Peki, bu memlekette sıkıntılı ve problemli olsa da işleyen bir demokrasi yok mu? Eğer san'atçının ifade ettiği gibi düşünenler ‘haklı’ ise, seçimler niçin yapılıyor? “Halk benim gibi düşünmüyor, ben yalnız kaldım, o halde bu halk suçludur” anlamına gelecek bir yaklaşım; hangi muasır medeniyet seviyesine ulaşan ülke san'atçılarında vardır?
Aksine, san'atçılar hemen her ülkede ‘yalnız’dırlar. Buna rağmen başka ülke san'atçılarından bu anlamda bir ‘terk’ nidası duyulmuyor.
Tekrarlayalım: Kimin kalacağına, kimin gideceğine müdahale edecek değiliz.
Hatta, hadisenin şöyle bir yönü daha var: san'atçımız, bir müddet ‘dışarda’ kalırsa belki de Türkiye ve dünya gerçeklerini daha iyi anlar. Ve ilk iş olarak, yaşadığı topluma ‘yabancı’ olmaktan, onlara uzak durmaktan vazgeçer. Vazgeçer ve Türkiye’nin sadece ‘piyano’dan ibaret olmadığını öğrenir.
Yer ve mekân değişikliğinde huzur ve ferahlık olduğuna göre; san'atçımızın bir müddet için tebdil-i mekân etmesinde ruh ve beden sağlığı açısından fayda da olabilir. Türkiye ve dünya gerçeklerini görmüş şekilde bir ‘dönüş’ü de dört gözle bekleriz.
17.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|