İbadetlerin temel “sebeb”i İlâhî emirdir. Başka bir deyimle, bütün ibadetlerin asıl illet ve sebebi, yüce Allah’ın emretmiş olmasıdır.
İbadetlerin icrâ edilişinde elde edilen ya da meydana gelen yan faydalar “hikmet” olarak değerlendirilir.
Asıl illetin var olması, ibadetin yapılışı ve geçerliliği için “yeter sebep”tir.
Elbetteki, bütün ibadetlerle birlikte görülen ve gözlenen nice güzellikler vardır. Bu husus hemen herkes tarafından sezilir ve hissedilir.
Namazlardaki temizliği ve dayanışmayı; oruç ve zekâtlardaki sağlığı ve toplumsal barışı, kaynaşma ve kucaklaşmayı; hac ibadetindeki tanışma, bütünleşme ve İslâm dünyasıyla hemhâl olmayı “görmemek” mümkün değildir.
Tıpkı Kurban ibadetini yerine getirirken sağlanan “yan faydalar” gibi… Ancak, bu faktörlerin hiç birisi ibadeti gölgelememesi ve perdelememesi gerekir. Nitekim Kevser Sûresi’nde “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” buyrulur.
Evet, ibadetlerimiz “Rabbimiz için” olmak zorundadır.
Zaten, “Kurban” sözcüğü Allah’a yaklaşmak anlamını ifade eder. Yani kurban, belirli şartları taşıyan koyun, keçi, sığır, deve ve manda cinsinden bir hayvanı ibadet maksadıyla kesmekten ibarettir. Asıl sebep İlâhî buyruktur. Fakirlerin, muhtaçların kurban etinden yararlandırılması ise elbetteki, kurban ibadetinin önemli hikmetlerinden bir tanesidir. Elbette ki, kurban eti maksadına uygun dağıtılacak, israf edilmeyecek, şânına lâyık bir tarzda dağıtımı yapılacak, israftan kaçınılacak; ancak bütün bunlar da “ibadet aşkıyla” yerine getirilecektir.
Bu yüzdendir ki, büyük baş hayvanların ortaklı olarak kesilmesi durumunda tüm ortakların “kurban kesme amacıyla” ortak olma ön şartı aranır. İki, üç, dört, beş, altı veya yedi kişinin “tamamı” kurban kesme niyetiyle ortak olmak zorundadır. Meselâ, dört kişi “kurban” kesmek için ortak olduğu halde biri “et sahibi olmak” niyetiyle ortak olmuşsa bu uygulama yanlış olur.
Küçük baş hayvanların her birisi bir kişi için; büyük baş hayvanların da âzamî yedi kişi için kurban yapılabildiği bilinen bir husustur. Ancak, “kurban ibadeti” için belirli zaman dilimleri olarak Kurban Bayramı günleri tahsis edilmiştir.
Kurban ibadeti sâir sadakaların alternatifi değildir; çünkü her bir ibadet ve sevabın ayrı bir yeri ve ayrı bir hükmü vardır.
Sair zamanlarda herhangi bir fakire, her hangi bir şekilde tasaddukta bulunmamız, ona ziyafet çekmemiz, ikramda bulunmamız; meselâ bir tavuk, bir horoz ya da bir ördek ikram etmemiz elbette boşa gitmez; tabiî ki sevabı vardır. İnsanı Allah’a yaklaştıran, kişinin sevap sayfasına ilaveler yapan fiillerdir. Ancak, hiçbir ibadet diğerinin yerine geçmez; onun alternatifi olmaz.
Hiçbir alanda “takas mantığı” makbul olmadığı gibi ibadet alanında da makbul sayılmaz. “Ya şunu yaparım ya da şunu…” yerine; “Hem şunu yaparım, hem de şunu” anlayışını sergilemek gerekir. Elbetteki, imkânlar ölçüsünde...
Akıl ve mantık ilkeleriyle donatılmış olan dinimizin, hiçbir noktada “zorlama” yönüne gitmesi düşünülemez.
İlâhî kelâmda ve Hz. Peygamber (asm) mesajlarında yerini alan “kurban” ibadeti konusunda ihmalkâr davranılmaması gerekir; özellikle yolculuk gibi, farklı mezhebe mensubiyet gibi bahanelerin arkasına sığınılarak bu güzelim ibadetten mahrum kalınmaması gerekir.
Bu güzelim ibadeti yerine getirirken onun ruhuna uygun bir et dağıtımı yapmamız, “beklenen” bir husustur. “En sevdiğimizden” tasadduk etme ilkesini burada da unutmamız lâzım.
Özellikle “gerçek” muhtaçlara ulaşma hassasiyetimizi ön planda tutarak bu anlamlı ibadeti icra edelim.
Hac, kurban ve bütün ibadetlerimizin makbul olması dileğiyle bayramınızı tebrik ediyorum.
20.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|