Unutmak...
Hayatımıza değişik kalıplarla giren, binbir çeşit manası olan bir kelime.
Kimimiz için acıların tarifi, kimimiz için ise mutluluğun.
Unuttuğumuz ya da unuttuklarımıza göre değişiyor ifade biçimi.
Unutmak…
İçine acılarınızı doldurmuşsanız, artık hatırlamıyor olmak size tebessüm ettirir. Vefasızlıklar ise sildiğiniz hafızanızın çeperlerinden, öyleyse ne büyük iyilik yapmışsınız her gün çileden çıkardığınız günlerinize. Hatırlamamak; birçok yaşanmışlığımızın diğer adı olduğunda, daha da kıymetlenir.
Zira biz insanoğluna verilen nimetlerden biridir unutabilmek.
Unutulan…
İki dostun arasında geçen kırgınlığın adıysa, tebessüm yeniden şekillenir yüzlerde. Unutmanın ne kadar güzel bir duygu olduğu söylenir durulur. Zira unutmasaydık, bir daha sevemez ve sevdiklerimizi affedemezdik. Affetsek bile, arada hafızamızın kapılarını zorlayan eskiler canımızı sıkardı. Affettiğimiz kişilerin yüzüne bakarken bir daha ilk günkü sevgimiz, muhabbetimiz, yakınlığımız kalmazdı.
Unutulmuş…
Bir evlâdının hatıralarına değmişte, uzakta yaşlı bir annenin yüreğine yansımışsa. Artık her gün ve gece hüzün, yoklamaya gelir pencereleri, kapıları. Unutmak bazen unutana hiçbir zarar vermezken, unutulanı ince ince sızlatır. Unutulanı yakar hatırlanmamak, çalan telefonda ya da kapıdadır artık kulak. Bir gelen olurda duyamam diye, uykular bile aralık kalır.
Unutmalıyım…
Kelime olup takılmışsa bir aşığın diline, her söylendiğinde, önce dili sonra yüreği yakar. Zira unutmaya çalışmak hiç unutamamaktır. Ve hiç anlaşılmayan sır: Neden sevmek bir an sürerken, unutmak senelerimize bedel olur?
Ve Neruda’nın dizeleri söylenir: “Aşk ne kadar kısa ve unutmak ne kadar uzun.”
Bazen bir anda yaşanan, bin anda unutulmaz.
Unutmak…
Esas unutmak
Bir anda olur.
Hesapsız, kitapsız, kurgusuz, plansız bir anda… Kurmadan, “Unutmalıyım” diye komutlar vermeden akla.
Öyle bir unutur ki insan; unuttuğunu bile fark etmez.
Henüz tam olarak unutamadıklarımızda, önce küçük çağrışımlarla hayal meyal hafızanın perdesine gelir. Sonra o hayal meyal hallerde yiter gider. Ve insan, neyi unuttuğunu bile unutur.
Yaşarken söz verdiklerimiz bile, yiter gider elimizden.
Kalp ağrıları ise en geç silinir hafızamızdan.
Unutma…
İnsanı sevindirirken, aynı zamanda çok üzen bir duygu.
Vedalarda söylenen tek sözcük olur bazen: “Nereye gidersen git! Ama beni unutma.” Sanırım bu söz söylenirken, önemli olunmak istenir, özel olmak. Zira insan, çok sevdiğini özler ve özlenen unutulmaz. Unutulmak artık sevilmemeye de işaret eder bir yerde. Bu yüzden unutulmak yaralar yüreğimizi.
***
Ve insan hatırlar.
En güzel günlerde, en sevdiklerini.
En güzel günlerde, kıymetlilerini.
Hele bu özel günler bayramlara denk gelirse, hatırlanmak ne kadar zevkli ve heyecanlı olur. Yaşlı bir gözden mutluluk damlaları akıtır. Minik bir yüreğe sevgi tohumları düşürür. Ayrı bir sevgilinin gözlerinde sevinç pırıltıları koşuşur.
Ve hatırlandıkça tatlı bir fon olur bayramlar, hayata.
Bu bayram hatırladıklarımızın listesi, diğer bayramlardan daha da uzun olsun. Ve bu uzunluk her yıl artarak devam etsin.
Bu bayramda hatırlayan ve hatırlananlardan olmak duâsıyla.
Not: Bütün Yeni Asya okuyucularının “Kurban Bayramı mübarek olsun.”
19.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|