Kandil Dağına yapılan son sınırötesi hava operasyonunun terörü ne denli tasfiye edeceği sorularının sorulduğu ve kara harekâtının konuşulduğu bir sırada, operasyonların perde arkasını aralamak, elbette garip gelecek...
Lâkin, operasyonun arka plânı, Türkiye’nin ve bölgenin geleceği açısından en az operasyon kadar önemli.
Operasyonda kaç teröristin isâbet aldığı, Türkiye’ye yönelik terörü tasfiyede ne kadar yararlı olduğu tartışmaları bir yana. Şüphesiz operasyonun terör örgütü üzerinde sosyolojik, psikolojik etkileri olmuş, en azından bundan böyle “işin ciddî olduğunu” ve artık inlerinde bile rahat edemeyeceklerini anlamışlardır.
Ancak, bu denli geniş kapsamlı bir operasyonun daha şimdiden dillendirilen “tâvizler”e değip değmeyeceği merak konusu...
Asıl önemli soru şu: Dört yıldır Irak’ı işgal ettiği ülkeyi etnik ve mezhebî ayırımla bölüp parçalamayı hedefleyen, ülkenin kuzeyinde İslâm dünyasının kalbinde İsrailli subayların eğittiği peşmergelere “ikinci İsrail” işlevini gördürecek bir “kukla devlet”i kurduran ABD, nasıl ve neyle “ikna” oldu?..
* * *
Şurası açıktır ki, ABD, uzun yıllar terör örgütünün İsrail’in kontrolündeki Bekaa Vadisinde konuşlanmasına göz yumdu. Terörist başı Öcalan’ı paketleyip Kenya’da teslim ettikten sonra, Birinci Körfez Savaşıyla Bağdat’tan koparıp Çekiç Güç ve Keşif Güç’le denetlediği 36. paralelin kuzeyinde yuvalanmasını sağladı.
65 bin işgalci Amerikan askerinin Türkiye topraklarında konuşlanmasını öngören hükûmet tezkeresini kabul etmeyen millet irâdesinin temsilcisi TBMM’nin kararına karşı Türk askerinin başına çuval geçirdi.
Yine de AKP hükûmeti, Meclisi by pass ederek çıkardığı “ABD’ye destek hamûlesi” çerçevesinde yedi hava ve altı deniz limanını Amerikan askerlerinin her türlü savaş malzemesi, mühimmat ve lojistik desteğinin nakil ve dağıtımına açtı.
Millî Savunma Bakanının 2006 Mart’ında Amerika’daki Yahudi lobisindeki ikrarıyla başta İncirlik olmak üzere Türkiye’deki üslerden Irak’a yönelik dört bine yakın sorti yapıldı.
Bütün bunlara rağmen, Washington, Ankara’nın ısrarla talep ettiği terör örgütü elebaşlarından bir tekini dahi teslim etmedi.
Dahası, bir milyon mâsum insanın hayatını kaybettiği Irak’ı işgalle birlikte Kerkük ve Telâfer’de talân, demografik yapıyı bozdurdu, katliamlar yaptırdı.
Başşehir Bağdat’tan diğer Irak şehirlerine kadar ülke çapında PKK bürolarının açılmasına bir şey demedi. Terör örgütünün gruplar halinde sınırı geçip Türkiye’de yüzlerce asker, polis ve vatandaşı katletmesine seyirci kaldı. En gelişmiş uydularla tepeden tâkip ettiği halde, örgütün hareket ve eylemleri hakkında tek kelime bilgi vermedi...
Irak’ın kuzeyindeki yerel yönetimin, Türkiye ve Irak gibi komşu ülkelere efelenmelerine hep arka çıktı. Bölgede beslenip azdırılan terör örgütünü hep himâye etti. Terör örgütü liderlerinin Irak şehir ve kasabalarında rahatça dolaşmalarını sağladı.
Kısacası, “stratejik müttefiki” Türkiye’nin “savaş sebebi” saydığı bütün kırmızı çizgilerini tek tek çiğnedi. Amerika’daki lobilerden “cesâret ödülü” alan Başbakan’ın “büyük Ortadoğu projesi”nin yıllardır her Amerika ziyâretinde ve Oval Ofis görüşmesinde bizzat ilettiği desteği vermedi. Hep oyaladı ve öteledi...
* * *
Peki ne oldu da ABD, son demde Türkiye’nin Irak’a yönelik operasyonunu onayladı? Bush’a, “PKK terör örgütüdür” dedirten; Amerikan makamlarına, “Türkiye’nin terörle mücadeleye hakkı vardır, kendi kararıdır” açıklamasını yaptıran ve operasyon gecesi Amerika’ya bölgede hava sahasını açtıran nedir?
Ne oldu da, “bir kediyi dahi teslim etmem” diyen ve her fırsatta meydan okuyan Barzani, esrarengiz bir sûrette bir süre ortadan kaybolduktan sonra “sessiz” kaldı? Neçirvan Barzani ve Zebari sâdece zevâhiri kurtarma kınamasıyla kaldılar, neden? Her fırsatta Türkiye’yi uyaran Talabani niçin sessizliğe gömüldü? İşgal altındaki merkezî Irak hükûmeti, niçin salt bir “zarar ziyan notası”yla yetindi?..
Bütün bunlar, evvela ABD’nin uzun yıllar ayak sürüdüğü Türkiye’nin terörle mücadelesinde samîmî olmadığını ele verdi. Demek işgalci “süper güç”, istediğinde ve çıkarına uygun geldiğinde, yıllardır himâye ettiği terör örgütünü gözden çıkarır ve satabilir.
Sahi ABD’nin bunda çıkarı nedir? İşte bütün mesele bu sorunun cevabında düğümlenmekte. Gerçekten ABD, Türkiye’den ne bekliyor? Operasyona “izin”, neyin karşılığı?
Türkiye’nin, ABD’nin “terör tanımı”na katılıp “El Kaide militanları”nın yakalanması için işbirliği mi?
Veya Irak’ın üçe bölünüp parçalanması projesine göre, Ankara’nın Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir devlete zemin hazırlayacak “Kuzey Irak otonom devlet”i örtülü kabulü mü?
Yahut Türkiye’nin, Müslüman komşu İran’a karşı, “stratejik ortak” ABD ile “ortak operasyon”u mu?
Yoksa bu üçü birden mi? Böyleyse bunun vebâlini kim taşıyacak?
Türkiye önümüzdeki günlerde bunları tartışacak...
19.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|