İran ile ABD ilişkileri, 1979 yılından beri bıçak sırtında seyeran ve deveran ediyor. Gerilim ve gelgitler içinde. 2003 yılından itibaren ise, karşılıklı tetikte bekliyorlar. Özellikle de işgalden sonra Bush yönetiminin görev süresini doldurmadan İran’a vuracağına kesin gözüyle bakılmıyorsa da, buna dair beklentiler üst seviyede idi. Bu beklentiler ‘yarı yarıya’ şeklinde ifade ediliyordu. İbreler savaş ile pazarlık arasında gidip gelirken, Amerikan politikasında beklenmedik temelli bir değişim oldu. National Intelligence Estimate (NIE) ile birlikte ilişkiler yeni bir döneme ve viraja girdi. Bu yeni dönemde pazarlık ve anlaşma umutları savaş seçeneğini geride bıraktı. Kasım 2007 yılında, İstanbul’da yapılan Adalet Konferansı’nda Musul asıllı önemli Iraklı ve İhvan mensubu düşünürlerden İmadüddin Halil ile Amerikan-İran münasebetlerini görüştük. Henüz Amerikan istihbaratı raporu yayınlanmamıştı. İki ülke ilişkilerinin önünde sadece iki ihtimal bulunduğunu söylemişti. Ya savaşacaklar, ya da barışacaklar. Ya da onun ifadesiyle: “Amerikalılar ya İran ile masaya oturacaklar ve bölgesel nüfuz alanlarını paylaşacaklar, ya da ikinci seçeneğe göre, Amerikalılar nükleer alanda anlaşamayarak İran’ın pençelerini sökecekler...” Ama NIE ile birlikte, İran’ın pençeleri olmadığı, en azından 2003 itibarıyla tatile gittiği anlaşılıyor. Bu durumda, geride sadece barışma ve pazarlık ihtimali kalıyor. Bazıları buna büyük pazarlık diyorlar. Bush yönetimi ve neoconların, ister Demokrat cenahtan, isterse Cumhuriyetçi cenahtan olsun Bush’un muakkiplerinin İran’la bir kapışmayı göze alamayacaklarını ve Irak’tan sonra büyük çaplı bir saldırıyı göze alamayacaklarına nazaran, bu işi gitmeden Bush’un bitirmesi gerektiği öngörülüyordu. Ama öngörülenin aksine, Bush bu beklentiyi boşa çıkardı. Acaba bunun gerisinde gizli bir pazarlık arayışı mı var? Zira, İran Devriminden itibaren İranlılarla gizlice masaya oturanlar, genelde Cumhuriyetçiler oldu. Her ne kadar Bosna’da Clinton yönetimiyle işbirliği olmuşsa da bu Cumhuriyetçilerle yapılanlara göre devede kulak. İranlı öğrenciler ABD’nin Tahran Büyükelçiliğini bastıklarında ve aylarca elçiliği işgal altında tuttuklarında, bunun bir pazarlık sonucu olduğunu kimse bilmiyordu. İspanya üzerinden baba Bush ile Rafsancani arasında Carter’ı devirmek üzere pazarlık yapıldığı tarihin tozlu rafları arasında bulunuyor. Ve bunun bir uzantısı olarak yine Reagan yönetimiyle İran arasında İrangate adıyla gizli ilişkiler ağı ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla Cumhuriyetçiler ile İran yöneticileri şahinlikte birbirleriyle yarışsalar da neticede birbirlerini iyi anladıkları da anlaşılıyor.
***
Bush’un neden seçimlere bir yıl kala son fırsatını tepti, kullanmadı da ibre pazarlıktan yana döndü? Şimdi yine müstakbel Cumhuriyetçi yönetim adına bir pazarlık mı kotarılıyor? Aynen baba Bush’un Reagan adına Rafsancani ile yaptığı pazarlık kabilinden? Kimileri Bush’un halefi nazarıyla bakılan Rudy Giuliani gibilerin seçim şansını arttırmak için İran’ı vurmak yerine anlaşma seçeneğini tercih edebileceğini söylüyor ve herhalde bunun için de planların değiştirilmiş olabileceği büyük bir ihtimal.
İran uzmanları da İmadüddin Halil’in analizine aynen katılıyorlar. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) İran Uzmanı Arif Keskin de, ABD ve İran’ın 1979’dan sonraki politikalarının karşılıklı olarak iflâs ettiğini belirterek, “ABD ve İran ya anlaşacak, ya da çatışacaklar” diye bu iki seçeneğe atıfta bulunuyor. Burada kullanılan ‘anlaşacaklar’ ifadesi ilişkilerin kendiliğinden tabiî mecrasına avdet edeceğini göstermiyor. Gizli ve açık görüşmelerle nüfuz paylaşımına gideceklerine işaret ediyor. ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgalinin ardından iki ülke arasındaki ‘taşeron savaşının’ artık bittiğini ifade eden Keskin, ‘Artık direkt çatışma dönemi başlamıştır. İran, bölgede fırsat ihdas etmek yerine tehditleri azaltmaya çalışıyor. ABD’nin, İran’a karşı oluşturduğu düşmanlık nedeniyle İran sistemi bozucu bir faktörmüş gibi gözüküyor. Bu nedenle İran, komşularıyla sağlıklı ilişki kurmakta zorlanıyor. Bölgesel zorunluluklar her iki devleti çok faklı noktalara itebilir” diye görüşlerini özetliyor.
İmadüddin Halil’in de belirttiği, sadece iki şık var. Üçüncüsü yok. Ya anlaşacaklar, ya da savaşacaklar. Şimdi anlaşmaya ve pazarlığa ramak kalan bir zeminde bulunuyorlar.
19.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|