Dağlarda teröristler var, ancak bunda dağların bir suçu yok.
Çünkü, aynı cinsten teröristler, modern yapılı şehirlerin göbeğinde de var.
Dağdaki yuvalarını yakıp yıkmakla, teröristlere elbette ki bir darbe vurmuş olursun.
Ancak, bu tarz yöntemlerle kökünü kazıyamazsın.
Çünkü, modern şehir binalarında da dağdakilerle aynı paralelde çalışan kimseler var.
Tek çarenin yakıp yıkmada olduğu mantığından yola çıkılırsa, o takdirde ne yapılacak?
Şehirdeki binalar yakılıp yıkılamayacağına göre, demek ki başka türlü tedbirlere de başvurulması gerekir.
İşte görüyoruz, İstanbul’un en eski ve en işlek semtlerinde bile, onlarca araba kundaklanarak yakılıyor.
Aslında, bu cinayetleri işleyenlerin dağdakilerden bir farkı yok.
Bunlar, bulundukları yerin şartlarına göre davranıyor, tahribatın en büyüğünü yapmaktan menhus bir lezzet alıyor.
Bu arada, masum ve günahsız vatandaşın malı gitmiş, canı yanmış, hiç umurlarında dahi değil.
Demek ki, bu yıkıcı zihniyeti besleyen bir takım lânetli damarlar var ki, yakıp yıkmak için zaman ve mekânın bir farkı kalmıyor.
İşte, terörle baş etmenin hem kolay bir iş olmadığını, hem de sadece milyonlarca dolar harcayarak dağları bombalamakla bu işin üstesinden gelinemeyeceğini yakinen görüp anlamış oluyoruz.
Tabiî, bu işi bizim gibi görmeyen ve anlamayanlar da var.
Ancak, acı gerçek ortada: Ülke ve millet olarak, kronikleşmiş bir iç huzursuzlukla yıllardır boğuşmaktayız. Hemen herkes, bu belânın bir an evvel son bulmasını istiyor. Karanlık odaklar ise, kargaşanın devamından yana.
Burada önem arz eden husus, evvela bu terör belâsını ortaya çıkaran ve onu besleyen asıl sebeplerin bulunması ve teşhisin doğru şekilde konulması.
Bize göre, çare bulmak mevkiinde bulunanlar, teşhisi henüz doğru şekilde koyabilmiş değiller. Bu yüzden, tedâviyi de doğru yapamıyorlar.
Evet, yerine göre elbette ki, kanuna dayalı kuvvetin kullanılması lâzım. Fakat, bir yandan terörü tahrik ve teşvik eden sebepleri besleyip çoğaltmak ve bir yandan da şiddetle üzerine gitmek, aklın kabul edeceği bir usul olmasa gerek.
Terörü doğuran ana sebeplerin içeride, destekleyen, kuvvet veren kaynakların ise dışarıda olduğu noktasında bir mutabakat sağlanırsa, bu belâyı defetmenin tutarlı bir yolunun bulunacağı da kuvvetle muhtemeldir.
Kısaca
“Sahte çürük”ün diğer yarısı
Sıradan biri olmayan bir siyasetçinin, askerlikten yırtmak için “sahte çürük” raporu aldığı iddia ediliyor.
Bu iddia yüzde yüz doğru olsa bile, yine de bir doğrunun ancak ve ancak yarısını izhar edebiliyor.
Dolayısıyla, bu doğrunun ayrıca bir diğer yarısı var.
O da şudur: Çürük raporu alan biri varsa, mutlaka bu raporu veren birileri de vardır.
Neticede, raporu alan belli. Ancak, raporu veren -ne hikmetse- bir türlü tesbit edilemiyor,Aynı konuyla ilgili haberler, daha evvel de medyada yer aldı. Ancak, hemen her defasında çürük alan sahtekârdan söz edildi de, aynı çürüklüğü paylaşan sahtekârların bir türlü esamisi okunmadı.
GÜNÜN TARİHİ 19 Aralık 1912
Adalar üzerindeki hakimiyet
Osmanlı Devleti asırlardır sürdürmüş olduğu Ege ve Akdeniz üzerindeki hakimiyetini kaybetmeye başladı.
Başta Midilli olmak üzere, Limni, İmroz, Bozcaada, Karyot, Taşöz ve Semendirek adaları, Yunan donanmasına ait savaş gemileri tarafından, önce abluka altına alındı. Ardından da, ismi geçen adalara asker çıkarılarak fiilen işgal edildi.
Yunanlılar, bu tarihten tam 14 sene evvel de (21 Aralık 1898), Girit adasını ele geçirmiş ve buradaki Osmanlı hakimiyetine son vermişlerdi.
İtalyanlarla yapılan Trablusgarp Savaşının (1911) hemen ardından, ismi geçen adaların da Yunanistan tarafından zaptedilmesiyle birlikte, Ege ve Akdeniz artık birer “Osmanlı gölü” olmaktan çıkmış oldular.
Burada şu önemli noktayı da nazara vermek gerekir: Yunan kuvvetleri, bu adaları işgal hareketini tek başıyla yapmadı. Onun arkasında, İtalya başta olmak üzere, Avrupa’nın diğer bazı devletleri de el altından büyük destek verdiler.
Aynı desteklerin, kısa bir süre sonra başlayacak olan Balkan Savaşlarında da devam ettiğini tarihler kaydediyor.
Tebrik
Aziz okuyucularımızın Kurban Bayramını tebrik ve tes’id eder, bu bayramın İslâm ümmetine ve bütün beşeriyete huzur ve barış getirmeye vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim. MLS
21.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|