Daha seçimlere bir yıl kala, ABD seçim sath-ı mailine girdi. Hem de ne girmek. Gümbür gümbür. Girmekle kalmadı, aynı zamanda kendisini keskin bir dinî tartışmanın tam ortasında buldu. Artık ABD, eski ABD değil. Artık kilise-devlet ayrımı tarihe mal oldu ve geçmişte kaldı. Din, seçim atmosferine damgasını vurdu. Evanjelikler, sadece protestanlar arasında değil, aynı zamanda diğer Hıristiyan mezheplerine mensup adaylar arasında da etkisini hissettiriyor. Sözgelimi, Katolik olmasına rağmen, Rudy Giuliani, neoconların ve evanjeliklerin gözdesi. Dolayısıyla, evanjeliklerin etkisi mezhebî sınırları çoktan aşmış bulunuyor. Aralık 2007’ye damgasını, Mormon asıllı Cumhuriyetçi Parti aday adaylarından olan Mitt Romney’e yapılan sataşmalar vurdu. Rakibi Mike Huckabee Mormonların şeytan ile Mesih’i kardeş bildiklerini ileri sürdü ve muhatabına, böyle inanıp inanmadıklarını sordu. Seçilmesi halinde ilk Mormon asıllı Amerikan başkanı olacak olan Romney, bu saldırının altında kalmak istemedi. Rakibine şans diledikten sonra, şunları söylemekten de kendisini alamadı. “İnançlarını bu şekilde açığa vuran ve hangi kiliseye gittiğini deklare eden ve buna göre insanları sınıflandıran birisini Amerikan halkının seçeceğini düşünmüyorum.” Huckabee, kendisini başkan adayları arasında teoloji eğitimi almış tek aday olarak da takdim ediyor. Mormonları da bir kültten ziyade, ayrı bir din olarak tanımlıyor. Mormonizm Ansiklopedisi, Mormonların Mesih’i şeytanın kardeşi olarak gördükleri iddiasına katılmıyor. Dolayısıyla bu bir yakıştırma ve isnat. Ama din üzerinden adaylar birbirine bel altından vuruyor. Amerikan halkı da aynen Huckabee gibi, Mormonlara kategoik olarak yaklaşıyor ve bu zeminde karşı çıkıyor. Adayın vasıflarına hiç bakmadan ve iltifat etmeden Mormon asıllı bir adaya Amerikan halkının üçte biri peşinen oy vermeyeceğini ortaya koyuyor. Mormonlara karşı böyle bir ayrım var. Ya Müslümanlar? Aslında, Amerikan seçimleri İslâmfobyası üzerinde yürüyor. Seçimlerin akıbetini adeta İslâmfobik eğilimler ve kampanyalar belirleyecek. Bu bağlamda, Mormon adaylar peşinen isimden veya mezhepten kaybediyorlar. Müslümanların durumu ise, Arapların ‘haddis vela harac’ dedikleri cinsten. Yani, tasvir edilir gibi değil. Remzi Barud’a göre, farz-ı muhal bir Müslüman veya bir ateist Amerikan başkanlığı için aday olacak olsa hiç şansı yok. Şu zeminde hayal ötesi bir durum. Demokrat Dennis Kucinich dışında hiçbir aday adayı Hıristiyan fundamentalistlerle Irak savaşı arasındaki bağlantıya veya Yahudi fanatizmini veya İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmesini konuşmadı. İmâda bile bulunmadı. O tür tehlikeli sulara girmemeye özen gösteriyorlar. İslâm olmadıkça, dinî meseleler hesaba bile alınmıyor. Kurcalanmıyor.
**
Aksine, uzaktan da olsa Müslüman köken didik didik ediliyor ve medya kılı kırk yarıyor. Sözgelimi, Gates gibi tek yanlı olarak Pakistan’daki Kaide üslerini bombalama niyetini izhar eden Obama’nın, aksine, gizli Müslüman olduğu ve ABD’yi yıkma niyetini taşıdığı ileri sürülüyor. Remzi Barud, Irak’ta niyetin ötesinde fiilî bir durum yaşandığını ve fundamentalist Amerikan Başkanı Bush’un Irak’ı yakıp yıktığını hatırlatıyor. Dedikodulara göre, Obama’nın atalarından birisi Kenya asıllı bir Müslümanmış. Öteki söylentiye göre ise, çocukluğunda bir Müslüman okula devam etmiş. Anlaşılan Amerikan Müslümanları Kâbe’yi bombalamak isteyen Amerikan başkan adaylarıyla Pakistan’ı bombalamak isteyen Obama gibiler arasında tercih yapmak zorunda kalacak. Ne kötü bir tercih. Arapların deyimiyle, ‘ateşle kaynar su arasında tercih yapmak veya kalakalmak’ gibi bir vaziyet. Maazallah Mormon tartışmasından sonra muhafazakâr eğilimli Wall Street Journal muhabiri Naomi Schaefer Riley, Amerikalılardan sadece yüzde 53’ünün Mormonlar hakkında olumlu görüş belirttiklerini yazdı. Riley’e göre, Müslümanlar da yaklaşık aynı oranı tuttururlar! Buna mukabil, Amerikan halkının dörtte üçünün Yahudiler ve Katolikler hakkında olumlu kanaat izhar ettiklerini kaydediyor. Arafat’ı belediye binasından kovan ve 11 Eylül sonrasında Suudlu zenginlerin Velid’in hibe ve teberrularını yüzüne çarpan Rudy Giuliani ise, nobranlığıyla galiba ortak paydayı temsil ediyor. Tepki çekmemesi bundan olmalı. Ama Giuliani, kürtaj gibi Katoliklerin mesafeli durdukları hususları onaylıyor. Herhalde o da Başkan Kennedy gibi düşünüyor olmalıdır: Ben Vatikan’dan talimat almıyorum. Dolayısıyla Katolik prensiplerini yaygın olan uygulamalarla bağdaştırıyor. Bu itibarla, ne kadar Katolik olduğu da sorulabilir ve sorgulanabilir! İslâm genellikle ABD’de 11 Eylül’den sonra ‘hava korsanlarının dini’ olarak iştihar etmiş durumda. İslâm’dan bahsedilince, akla düşmanlık, verimsizlik, irtica ve yabancılık geliyor.
***
ABD’de bunlar tartışılırken ve konuşulurken İstanbul’da da Cevahir Oteli’nde aynı ay içinde (Aralık) İslâmfobyası tartışıldı. Esasında Amerikan seçimleri öncesinde bu ülkede yaşanılanlar ve İslâma atfedilenler, böyle toplantılar için iyi birer malzeme teşkil edebilir. Malzemeden bol bir şey yok.
21.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|