Türkiye, dağları mesken tutan bir kanlı terör belâsından büyük bedellerle kurtulmaya çalışırken, bir başka terör dalgası gelip bu kez şehirleri yakıp kavurmaya başladı.
"Ben bu ülkenin öz vatandaşıyım, bu toprakların aslî sahibiyim" diyen hiç kimseye, bu belâdan bir hayır, bir menfaat hissesi yok... Herkes zarar görüyor, her taraf hasara uğruyor.
Onun içindir ki, bu gibi belâ ve musibetler karşısında, aklı başında olan herkesin açık sözlü ve kesin tavırlı olması gerekir.
Zira, bu işin ortası yok.
Anarşi ve terör odaklarına dünyayı versen doymaz. O, bildiğini okumaya, etrafı yakıp yıkmaya devam edecek. Tabiatı böyle... Değiştiremezsiniz.
Tıpkı, akrebin zehirini bala döndüremediğiniz gibi...
O halde, umumî huzur ve asâyişin temini için, her bir vatandaşın net bir tavır ve kararlı bir duruş sergilemesine ihtiyaç var.
Tâ ki, bu belâ hayat bulup yayılmasın, etrafa dal budak salma şansını bulmasın.
* * *
Ne yazık ki, bu vatanda terör estirenlere hâlâ terörist diyemeyen ve bu vahşeti kınayamayanlar var.
Nedir düşünceleri, nedir korkuları, anlamak kolay değil.
Oysa, bu fecî terör dalgası herkes gibi onlara da zarar veriyor.
Şunu da açıkça ifade edelim ki: Terörün en büyük zararını Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri çekiyor. Güvensizlik sebebiyle, oralara yatırım yapılamıyor. Dolayısıyla, işsizlik önlenemiyor, fakirliğin, yoksulluğun önüne geçilemiyor. Dahası, medeniyet yerleşemiyor, kökleşemiyor. Alt yapı çalışmaları hakkıyla yapılamıyor.
Peki, kimin/kimlerin sayesinde?
Ne yazık ki, güyâ o bölgedeki insanların hakkını arayan, savunan zinde muhakemesizlerin sayesinde...
Demek ki, bunlar başkasına hizmet ediyor; kendi halkına, kendi ülkesine değil.
Bölge halkı, bu fecaatin içyüzünü fark ettiği ve araya ciddî mesafeler koyduğu zaman, aydınlık şafakların sökeceğine inanıyoruz.
* * *
Açık, net ve kesin olarak ifade edelim ki: Mal ve canı yakıp yıkmaktan başka bir becerisi olmayan anarşi ve terörün haklı hiçbir gerekçesi yoktur ve olamaz. Bunların bazı talep ve iddiaları doğru olsa dahi, yine de "hakkı istismar"dan öteye gidemiyorlar. Zira, müsbet ve hayırlı bir netice peşinde değiller.
Bu durumda ise, halkın refahını ve ülkenin dirliğini istemeyen ihanet odaklarına âlet olmaktan kurtulamıyorlar.
Aynen, kardeş Pakistan'ı kan deryasına döndüren ahmak bombacıların ihanete âlet oldukları gibi...
Duâ ve niyaz edelim ki, Cenâb–ı Hak, fitili ateşlenen yeni terör belâsını ülkenin başına sarmasın ve bunu bize pahalıya ödetmesin.
NOT: E–Postalarımız, Bayram günlerinden beri düzenli şekilde çalışmıyor. Son bir hafta içinde mesaj gönderen okurlarımıza duyrulur. MLS
GÜNÜN TARİHİ 28 Aralık 1938
İnönü işi aldı ele; Gündoğdu Âli Yücel'e
Tek parti döneminin en şöhretli siyasilerinden biri olan Hasan Âli Yücel, Millî Eğitim Bakanlığına getirildi.
Tam 8 sene müddetle bu makamı işgal eden Yücel, M. Kemal'e olduğu kadar, İsmet Paşaya da âdeta taparcasına bağlıydı.
Bu bağlılığını da eğitim sahasındaki icraatleriyle, bilhassa büyük tartışmalara yol açan Köy Enstitülerini kurup işletmesiyle ispat ettiğini, yine kendisi ifade ediyor.
* * *
Yücel'in MEB'e getirilmesi, Cumhurbaşkanı İsmet Paşanın isteğiyle oldu. Başbakan Bayar bu isteğe karşı koyamadı. Zaaf gösterdi. Ancak, bu zaaf ona yaramadı. Yaklaşık bir ay kadar sonra Bayar da görevden alındı. Kabinenin başına Dr. Saydam getirildi.
.* * *
İzmir ve İstanbul gibi büyük şehirlerde edebiyat ve felsefe öğretmenliği, müfettişlik ile genel müdürlük görevlerinden bulunan Yücel, dikkat çekici bazı özelliklerin de sahibidir.
Özetle: Kendi çapında şair ve edebiyatçıdır. M. Kemal ile birlikte aylar süren yurt gezilerinde bulundu. 1934'te İzmir milletvekili olarak Meclis'e girdi. Defalarca mebus seçildi, daha doğrusu seçtirildi.
M. Kemal'in ölümünden bir buçuk ay kadar sonra Eğitim Bakanı oldu.
1940'ta Köy Enstitülerini kurdu. Kendince, yeni bir ınkılâp hareketini ateşlemiş oldu. Altı Ok şeklinde ifade edilen CHP'nin temel gayesini hayata geçirmek için büyük çaba sarf etti.
* * *
Yücel, "Altı(n) Ok" isimli şiirinde kişiliğini ve nihaî maksadını şu mısralarla dile getirir:
Ben bir Türk'üm; soyum, ırkım uludur.
Göğsüm millet sevgisiyle doludur,
Tuttuğum yol Atatürk'ün yoludur.
Hep o yoldan yürümektir dileğim.
Böyle doğdum, Cumhuriyetçiyim ben;
Hem halkçıyım, hem milliyetçiyim ben;
İnkılapçı, laik, devletçiyim ben;
Her birini bir okla göstereyim!..
Bu Altı Ok Kemalizmin özüdür;
Altısı da Anayasa sözüdür.
Atatürk ki milletinin gözüdür.
Bu inanla yüceliğe ereyim...
* * *
Evet, tek parti döneminin önemli isimlerinden biri olan Hasan Âli Yücel'i en iyi anlatan, yine kendisi olup, bir başka şiirinde şu mısraları döktürür:
Harp çıkmıştı, orduya akıyordu bütçemiz;
Maarif örgütümüz kalmıştı pek desteksiz.
İşi Devlet Başkanı İnönü aldı ele;
Gün doğdu bu tutuşla o zamanlar Yücel'e.
Bin sıkıntı içinde kuruldu enstitüler,
Bu ateşli çalışma göreni hayran eder.
Köyden akın başladı, geliyordu çocuklar;
Kıraç yurdun yüzünde doğdu yeni bir bahar.
Kız erkek kardeş gibi çalıştılar beraber,
Müdürü, öğretmeni, gece gündüz döktü ter.
İki yılda mevcutlar vardı on altı bine,
Bir ucunda Kars durur, bir ucunda Edirne.
Kapladı dört bir yandan yirmi enstitü yurdu;
Köyden gelen çocuklar kurdu yeni bir ordu.
Kepirtepe, Akçadağ, Gölköyü, Pazarören,
Akpınar, Beşikdüzü, Dicle, Ortaklar, Gönen,
Ne kaldı, Pamuk Pınar, o meşhur Hasanoğlan;
İftihar duymalıdır bunlardan, her Türk olan.
* * *
Netice: Hasan Âli, eğitimde komün sisteminin (kadın–erkek karma eğitim/öğretim düzeni) Türkiye versiyonu kurucusu ve uygulayıcısı olup, tıpkı, uzun yıllar İçişleri Bakanlığı yapan Şükrü Kaya gibi, o da tek parti döneminin mukaddesat düşmanı en şöhretli bakanlarından biri olarak tarihe geçti.
Kurucusu olduğu ve ona göre "Her Türk'ün iftihar etmesi" gereken"Köy Enstitüleri, ayyuka çıkan fuhşiyat dedikoduları ve kısır eğitim tarzı sebebiyle, 1946'dan itibaren, yani kendi partisinin iktidarı zamanında kapanmaya yüz tuttu. Bir süre sonra resmen kapatıldı.
28.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|