“Birinci Amerika”, “İkinci Amerika”yı ıslâh edecek
—Dünden devam—
“NASIL MÜSLÜMAN OLURSUNUZ?”
Süleyman Kurter, Amerika’daki hizmetleri şu şekilde tasnif ediyor: “İslâmî kitapları, broşürleri bastırıp her tarafa neşrediyoruz. Dershanelerde, evlerde, erkeklere ve hanımlara ayrı ayrı İngilizce, Arapça derslerin yanı sıra, öğrencilerimiz üniversitelerde, lokallerde kurulan masalarda, Müslüman talebelere ve ilgi duyanlara, Bediüzzaman’ın bakışını anlatıyor, ders yapıyorlar.”
Başta Danimarka’daki “karikatür krizi” olmak üzere dünya medyasında gündeme gelen İslâma dair konularda Bediüzzaman’ın görüşlerini Amerikan ve dünya kamuoyuna açıldıklarını, bunun Amerika’daki Müslümanlar ve İslâm’ı tanımak isteyenlerce büyük bir ilgiyle tâkip edildiğini belirtiyor.
Kurter, bu konuları şöyle sıralıyor: “Peygamberimiz, Peygamberlik ve nübüvvet hakikati, İslâm’da insan hakları, Kur’ân’ın dünyaya getirdiği barış ve huzur, Hz. İsa’nın Kur’ân’daki yeri, Peygamber Efendimizin İncil’deki yeri, İncil ve Kur’ân’da Resûlullah’ı târif eden âyetler, Kur’ân’ın mucizeliği ve âyetlerin müsbet ilimlere, medeniyet hârikalarına, tıp ilmine işâretleri...”
Bunlara ilâveten, bilhassa yeni İslâma giren Amerikalılara hitaben özel yayınlar hazırladıklarını ifâde eden Süleyman Kurter, “Meselâ, ‘Nasıl Müslüman olursunuz?’ isimli çalışma büyük alâka gördü. Hıristiyanlığın ‘insan günâhkârdır’ anlayışına karşı, İslâm’da her insanın günâhsız doğduğu ve fıtratında mâsum olduğu hakikati gayr-ı müslimlere gâyet çarpıcı geliyor. Onlara, ‘Müslüman olduğunuzda aynen—Hz. Ömer gibi—daha önce İslâm öncesi bütün günâh ve yanlışlarınız Cenâb-ı Hak tarafından silinir, yeni Müslüman olarak aynen Müslüman gibi olursunuz’ dediğimizde oldukça rahatlayıp ilgi gösteriyorlar...
“Bunlarla birlikte, meselâ “Salâh” ismi altında, ‘Namaz nasıl kılınır?’kitabı, ‘Hangi duâlar okunur, bu duâların anlamı nedir?’ benzerî broşürlerimiz de büyük alâka görüyor...”
Süleyman Kurter, her geçen gün cami ve mescidlerdeki Risâle-i Nur derslerine yenilerini eklediklerini anlatıyor. Risâle-i Nur derslerinin yapıldığı cami ve mescidlerin sayısının arttırılması için çalışıldığını; bu bağlamda bulunduğu Wisconsin eyâletinin Milwaukee şehrinde belediye ile görüştüklerini ve yeni bir “Risâle-i Nur okulu” için ücretsiz arsa sözünü aldıklarını müjdeliyor.
Kurter, bu hususta şu bilgileri veriyor: “Burası hem mescid, hem Risâle-i Nur okulu olacak. İlk ve orta öğretim seviyesinde eğitim verecek. İkisi Türk, beşi Amerikalı Müslüman yedi kişilik bir heyet bunun projesini hazırlıyor. Bu okulda tefsir olarak Risâle-i Nur okutulacak. Arapça, Türkçe, İngilizce ve İspanyolca ana tedrisatta mecburî olacak ve öğretilecek. Türkiye’den gelen temsilci kardeşlerimizle eğitim ve öğretim programının tesbitini yapacağız...”
ABD’NİN İFSADI...
Süleyman Kurter, Amerika’nın İslâmın ve insanlığın aleyhine istimal edilen tahripkâr tarafına da dikkat çekiyor.
Amerika’daki bazı “sivil toplum örgütleri”nin “demokratik talepler” perdesi altında İslâmı dejenere ve Müslümanları inançlarından soğutma çabalarını, çeşitli desîselerle el altından yürüttüklerini belgeleriyle ortaya koyuyor; buna karşı müteyakkız olunması gerektiğini vurguluyor.
Kurter’in araştırmalarına göre, ABD’deki önde gelen Yahudi think-tank kuruluşları, bu işi çeşitli projelerle yapıyor. Özellikle Türkiye’ye, Ortadoğu’ya ve İslâm dünyasına yönelik “çalışmalar”da bu tip “vakıf” ve “sivil toplum kuruluşları”nın başında Rant Corparation geliyor.
Bu kuruluşun “ılımlı Amerikan İslâmı”nın Müslüman toplumlara benimsetilmesi hakkında hazırladığı beşyüz sayfalık, “The Rand Report”un tercüme edilip sitelerinde ifşa edileceğini belirtiyor. Dünyada 52 İslâmî grubun ve “önemli isimler”in seçilip üzerinde çalışıldığını haber veriyor. Bunlar aracılığıyla İslâm dünyasının “değişim ve dönüşüm”le Amerikan ve İsrail çıkarlarına göre “ılımlaştırılması” organizesinin etraflıca dikte ettirildiğini örnekleriyle izâh ediyor. Kurter’in verdiği bilgilere göre, Rant Corparation’un, “Building Moderate Muslim Networks (Modernist Müslüman Ağlarının Tesisi)” isimli raporu, İslâm dünyası üzerinde yapılan son “çalışma.”
Bu raporu hazırlayan ekibin başında, Amerika’nın işgal ettiği Irak’a ilk büyükelçi olarak atadığı Zalmay Khalilzad’ın Yahudi asıllı karısı Cheryl Barnard bulunmakta. “The Turkish American Journal”, öncelikle Bayan Khalilzad’ın Graham Fuller, Zeyno Baran, Sultan Tepe, İbrahim Ebu Rabi gibi CIA’nın Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey Irak uzmanı bol paralı dolar ödenekli önemli bir kısmı sebatayist elemanlara yazdırdığı raporun özetinde, İslâm dünyasında kullanılan sözde “demokratik sivil toplum kuruluşları”nın ve çeşitli alanlardaki etkin isimlerin listesini yayınlıyor.
2003’te Rant Corporatıon adına “Civil Democratic Islâm (Ilımlı İslâm)” adlı 83 sayfalık bir rapor yayınlayan Cherly Barnard, Mart 2007 tarihli 217 sayfalık yeni raporunda ise, Kur’ân-ı Kerim âyetleri ve hadisler üzerinde şüpheler ve oynamalar meydana getirerek İslâmı dejenere etmek desîsesiyle “yeni yöntemler” tavsiye edilmekte.
Bu global teklifler arasında, modernist yeni Müslüman liderleri meşhur edip “geleneksel” dedikleri Müslümanlara karşı kullanmak; Batı demokrasisi değerlerini öne çıkarma perdesinde Müslümanlar arasında Sünnet ve hadislerle amel etmeyen akımları desteklemek; ve “Müslümanların eğitilmesi” bahanesiyle belirlenen “önderler”in önlerine konulan yöntemlere uygun şekilde çalıştırmak gibi stratejiler bulunuyor. (Ahmet Eryılmaz / Turkish American Journal -USA)
MÜSLÜMANLARI “EHLİLEŞTİRME” PROJESİ
Süleyman Kurter, bu amaçla yine mâlum lobiler ve ifsad şebekelerince “furkan” adı altında Kur’ân’da özellikle İsrailoğullarına dair âyetleri gizleyen, tesettür, faiz ve cihad gibi hükümleri saptıran sözde bir “kitab”ın Kur’ân yerine ikame edilmek istendiği ifsadını haber veriyor. Buna karşı Amerika’daki diğer Müslüman cemaatlerle birlikte çalışıp bu fitneyi deşifre ettiklerini anlatıyor.
Söz konusu raporlarda, Müslümanların “ılımlaştırıp”, Amerikan emperyalizmi ve çıkarlarına göre “ayarlanması” için mânen çökertilmesi; bir nevi mânen ve fikren “esir alınıp” “ehlileştimesi”yle işe başlanılması salık veriliyor. Ve bunun için beş husus telkin ediliyor.
Kurter, raporun bu kısmını şöyle özetliyor: “Müslüman milletleri ve öncelikle İslamî cemaatleri kontrol altına almak için, cemaatlerdeki ‘liberal ve laik’ eğilimli hızlı ‘değişim’ taraftarlarını elde etmek...
“Genç ve modern insanları bulup özellikle gençlerin benliğini öne çıkarıp, ‘gençliğe’ vurgu yaparak egosunu kullanmak... “Müslüman toplumlarda ve cemaatlerin içinde yükselme arzusundaki hırslı ve hevesli aktif kişileri bulup toplumun ve cemaatin önüne geçmesini sağlamak; bunlar aracılığıyla cemaatleri ‘değişim ve dönüşüm’e uğratmak...
“Yine ‘genişletilmiş büyük Ortadoğu projesi’nin ayaklarından biri olan, Müslüman toplumda ve cemaatlerde kadın gruplarını öne çıkarmak; kadın - erkek karma toplantıları ve sohbetleri teşvik etmek; ‘kadının özgürleştirilmesi’ perdesinde Müslümanları ve cemaatleri dejenere için bir tür ‘kadınperestliği’ enjekte etmek... “Ve toplumun kanaat önderlerini, bilhassa gazeteci ve yazarları ele geçirmek...” İşte bütün bunlara bağlı olarak Kurter, “ılımlı İslâm” projesinin, Kur’ân’ı kaldırmayan ecnebîlerin, “İslâmı ılımlaştırma” ameliyesi olarak İslâmî şeâirleri bozup Müslümanları vartalara sürüklemeye mâtuf olduğunun Amerika’da bile sırıttığı tahlilini yapıyor:
“Amerikan yönetimi, Türkiye’yi bu tür bir ‘ılımlı İslâm ülkesi’ haline getirip, ‘model ülke’ olarak İslâm ülkelerine örnek göstermeyi plânlıyor. Pakistan’a ve Arap memleketlerine, tamamen İslâmın mânâ ve ruhuna aykırı Batı felsefesinin ürünü bir yaşayış biçimini dayatıyor. Hiçbir dinî, ahlâkî ve insanî esasa sığmayan iki erkeğin veya iki kadının birbiriyle evlenmesini, “demokrasi ve özgürlük” olarak lanse ediyor.
“Oysa İslâm’da Bediüzzzaman’ın tâbiriyle “meşrûtiyet-i meşruâ” vardır. Meşrûluğun ölçüsünü Kur’ân ve Sünnete uygun olmasıdır. Bediüzzaman’a göre, “nâzenin hürriyet adâb-ı Şeriatla müteeddip olmalı (edeplenmeli). Demokrasi, her istediğini yapan ‘hürrriyet-i mutlaka” anlamındaki “hayvanî hürriyet” değildir. Bu felsefe-i tabiyeden alınmış; kökleri Yunan felsefesine, Roma dehasına dayanan bir sapmadır...
“İslâma göre, Bediüzzzaman’ın târifiyle mevcud medeniyetin ‘inkışaı’yla, ayrışıp tasaffî ederek çirkinliklerden, günâhlardan arınmasıyla inkişaf eder...”
AMERİKAN HALKININ
MÜSLÜMANLARA DESTEĞİ...
Bütün bunlara rağmen, Amerika’daki Müslümanlar olarak sağduyulu Amerikan toplumundan büyük destek gördüklerini kaydeden Süleyman Kurter, 11 Eylül olaylarının akabinde sokakta ve okullarda Müslümanlara ve tesettüre bezdirici büyük baskıların yapıldığı bir sırada, Amerikan halkından büyük destek aldıklarını anlatıyor. Bulundukları bölgede bir bayan lise öğretmeninin tepki olarak okula tesettürle geldiğini, normalde tesettürlü olmayan Hıristiyan kız öğrencilerin sırf destek olmak amacıyla üç- dört gün boyunca tesettürle okula gelip tepkilerini gösterdiklerini misal veriyor.
Özellikle Amerika’daki Katoliklerin, “bugün Müslümanların dinine karışan devlet, yarın bizim de dinimize karışır” diye haklı endişelerle infial gösterip Müslümanlara sahip çıktıklarını, bunun Amerika’nın geleceği ve İslâm’ın inkişafı için önemli bir işâret olduğunu kaydediyor. Süleyman Kurter, Hz. Peygambere saygısızca saldıran Salman Rüştü gibi çoğu CIA ajanı, siyonist ve İslâm düşmanı kullanılan ajan ve elemanlara karşılık, Amerika’da İslâm okullarının eğitime devam ettiğini, bunlara Risâle-i Nur’un metodunu ve hizmet tarzını iletip anlatmanın büyük önem kesbettiğinin üzerinde ihtimamla duruyor.
İslâm dünyasının inanç ve mânevî değerlerine dönmesini “irtica”, “işbirlikçiler”e karşı koyup ecnebî işgaline karşı çıkmasını, ülkelerinin bağımsızlığını savunmasını “terör” ve “teröristlik” olarak damgalayan Amerikan yönetiminin, topyekûn Müslümanları hedef alan projelerine karşı, Müslümanların uyanık olması gerektiğini bildiriyor.
Süleyman Kurter, bu hususta ilginç bir anekdot aktarıyor:
Graham Fuller’in, “Nur talebelerinin içinde bir baş-başkan bulunmadığı ve organize bir cemaat, cemiyet ve teşkilât yapısında olmadıkları için kontrol altına alınamadıkları” itirafının önemli bir hakikati ihtiva ettiğini belirtiyor.
Bediüzzaman’ın, “Risâle-i Nur talebeleri cemiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar” dersinin değerinin bir defa daha ispatlandığını gözler önüne seriyor.
“BİRİNCİ AMERİKA”, “İKİNCİ
AMERİKA”YI ISLÂH EDECEK...
Ve bütün bu saptırma ve şaşırtma oyun ve tuzaklara karşı Süleyman Kurter, Bediüzzaman’ın Kur’ânî metod ve modelinde belirlenen “müsbet iman ve Kur’ân hizmeti”nin istikamet ve muvaffakiyetine bütün Müslümanların muhtaç olduğunun bugün bâriz bir biçimde ortaya çıktığı müşâhedesini yaşanan hâdiselerle tasrih ediyor.
Bediüzzaman’ın, Müslümanların “uluslararası terörist” iftirasına uğramasına bahane kapılarını açan “silâhlı mücadele” tarzını reddettiğini Amerikalı araştırmacılara anlattıklarını belirten Kurter, devleti hedef almayan, dünyevî makam ve mevkileri ele geçirmeyi, güç mekanizmalarına sahip olmayı asla amaçlamayan, iknayı, ispatı esas alan “Bediüzzaman modeli”nin Amerika’daki diğer Müslümanlarca da ilgiyle izlendiğini ifâde ediyor.
Süleyman Kurter, “Bize gelip hizmet tarzımızı soranlara şöyle anlatıyoruz: İslâmın ‘ılımlı İslâm’ benzerî tâvizkâr ve dünyevî yorumlarla sulandırılmasına karşı olduğumuz gibi, ‘silâhla tebliğ’ ve kabul ettirme garâbeti gibi radikal hareketlere de karşıyız. Bunları asla tasvip etmiyoruz. Bediüzzaman silâhlı bir mücadele yapmamış. Keza Risâle-i Nur’da hizmetler meşveretle görülür; başkan, komite, teşkilât yoktur. Hepimiz hizmetkârız...”
Dershanede ortalığı süpürüp, çay yaparak cemaate ikram edenle ders okuyan arasında bir fark olmadığını, “kardeşâne” bir dayanışma içinde herkesin elinden geleni yaptığını gören misafirlerin, bundan çok etkilendiğini, Nur hizmetindeki bu ihlâs sırrını sorduklarını yaşanmış bazı olaylarla nakleden Süleyman Kurter, “iman ve Kur’ân hizmeti ve hizmetkârlığı” gerçeğinin 1977 yılında Amerika’da ilk defa açıkça takdim edilen “Bediüzzaman modeli”nde de takdim edildiğini dile getiriyor.
Aralarında İslâm ülkelerinden gelen talebe gruplarının da bulunduğu üç bini aşkın dinleyici huzurunda Mevdudî, Hasan-el Benna ve Mâlik bin Nebi’nin İslâm’ı tebliğ ve dine hizmet metodlarının tartışıldığı konferansta, Bediüzzaman’ın yolu ve hizmet tarzına dair bir tebliğ sunduklarını ve bunun ittifakla kabul edildiğini; “en iyi model ‘Nursî modeli’dir” görüşünün ortak tasvip gördüğünü bir defa daha hatırlatıyor...
“ÜMİTVÂR OLUNUZ”
Süleyman Kurter, bütün Nur talebeleri gibi ümitvâr. Hizmet haberlerinde, Bediüzzzaman’ın, “Ümitvâr olunuz, şu istikbâl inkılâbı içinde en yüksek ve gür sâdâ İslâmın sâdâsı olacak” müjdesi okunuyor.
“Bediüzzaman Modeli”yle “doğru İslâmiyet” mesajı ve imajı verilecek. İnsanlık, rahmet ve bereketle dolu “doğru İslâmiyet”le tanışacak. Yeryüzü kan ve kavgadan kurtulup sulh ve selâmete kavuşacak... Başta Türkiye’de ve İslâm dünyasında olduğu gibi, insan hakları ve hürriyetlerini önemseyen, demokrasi ve hukuku esas alan, Bediüzzaman’ın tanımlamasıyla “dine ciddî taraftar” ve Müslümanlara dost “birinci Amerika” yeniden söz sahibi olacak... İnsanlık değerlerine saygılı bu “birinci Amerika”, Yahudi ifsad şebekelerinin elinde oyuncak olmuş, hâkimiyet ve menfaati için milyonlarca mâsumun kanını heder eden, “zâlimlerin satranç oyunları”nın arenasına dönüşen, fitne ve fesadı propaganda etmekle insanlığın nefretini çeken işgalci ve istilâcı “ikinci Amerika”yı alt edecek...
“Rahmanî Amerika” eninde sonunda “şeytanî Amerika”yı mağlûp edip bir defa daha barış ve insanî değerlere hizmet edecek... Eğer, “beşerin başında çabuk maddî ve mânevî bir kıyamet kopmazsa; ve insanlık bütün bütün aklını kaybetmezse...”
—Son—
Prof. Dr. Süleyman Kurter’in iletişim bilgileri:
Risâle USA
803 W Oklahoma Ave
Milwaukee, Wisconsin 53215
Web Page- www.RisaleUSA.com
Email: [email protected]
|