Yaratılanların en şereflisi ve insanlığın medar-ı iftiharı Peygamber Efendimizin (asm) yaşayış tarzı her Müslüman için çok önemli olmalıdır. Zira Rabbim o yüce insanı en güzel bir şekilde terbiye etmiş, ona insanlık için gerekli olan en güzel bir hayat şekli nasip etmiştir. Resûl-i Zîşân (asm) imtihana tâbî olan biz insanlar için en mükemmel bir nümûne-i imtisâldir. Rabb-i Rahîm, dünya mektebinde Kur’ân-ı Azîmüşşânı bizler için bir ders kitabı, Muhammed-i Arabî’yi de (asm) mükemmel bir muallim olarak tayin etmiştir.
Halık-ı Kerîm bizlere “Eğer benim rızam dahilinde yaşamak istiyorsanız, benim çok sevdiğim bu zâta uyacaksınız, onun gibi yaşayacaksınız” demektedir. Eğer yaratılmış olan bütün insanların en mükemmeli olan Muhammed Mustafa’yı (asm) kendimize rehber edinirsek Allah’ın rızasını kazanacağız. Eğer onun hayatının takipçisi olursak imtihanı başarı ile kazanacak ve ebedî saadeti yaşamayı hak etmiş olacağız.
İnsan gibi bir insan olabilmemiz, Muhammedî bir hayat yaşamamıza bağlıdır. Bu sebeple o yüce rehberi, iyi tanımamız gerekir. Onun yaşayış şeklini iyi araştırmalı, onun sünnet-i seniyyesine uymayı hayatımızın vazgeçilmez bir hedefi yapmalıyız.
Ebedî hayat ve saadeti kazanmanın yolunun Habîbullah olan Muhammed’i (asm) vazgeçilmez rehber olarak kabul etmekten geçtiğini bildiğim için, onun hadis-i şeriflerini sıkça okumaya çalışmaktayım. Her bir hadis, dünyama çok büyük değerler kazandırmakta, adeta kafamda şimşekler çakmaktadır. Böylece eğer yaşayışımda bu yüce Resûl’ün (asm) sünnetlerine aykırı bir durum varsa bunu düzeltmeye çalışmaktayım.
İnsanın Allah’ı hatırlayıp, rızasına uygun bir hayat yaşamasının kolay olmadığını düşündüğüm bir anda aklıma, Allah’ın insanın kalbini mühürlemesi hadisesi gelmişti. Zira biliyoruz ki, Kur’ân-ı Azîmüşşan’da, Bakara Sûresi’nin başlarında, “Allah onların kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir” meâlinde bir âyet geçmektedir. Demek ki biz insanlar imtihanı kaybettiğimiz zaman, kalb mühürlenmesi tehlikesiyle karşı karşıya gelmekteyiz ki bu bizlerin ebedî hayatı için çok tehlikeli ve korkunç bir sonuçtur.
O halde çok dikkatli olmak zorundayız. Zira nefis ve şeytanlar kalblerimizin Rabbimiz tarafından mühürlenmesini gerçekleştirmek için büyük bir çaba içindedirler. Bu şeytânî çabalara karşı bizlerin de insanlık cevherimizi parlatmak ve Rabbimizin rızasını kazanmak için oldukça büyük bir gayret içinde olmamız gerekir.
Bu kalb mühürlenmesi gerçeğini Peygamber-i Zîşân (asm) da bir hadis-i şerifinde bize hatırlatmaktadır. Yüce Nebî (asm) şöyle buyurmaktadır: “Mühür, arşın ayaklarında asılı durmaktadır. Haramlar çiğnenince, günahlar işlenince ve Allah’a karşı cür’etkâr davranılınca, Allah o mührü gönderir, kişinin kalbini mühürler. Bundan sonra kişi, iyi şeyleri düşünemez.”
“Kalbim temiz” diyen bir çok insanın aslında kalbi mühürlenenlerden olması gerçeği ister istemez aklımıza gelmektedir. Ayrıca son nefesimize kadar imtihana tâbî olduğumuzu biliyoruz. Allah’ın emirlerini yerine getirmede başarılı olmayıp, nehiylerinden uzaklaşmayı becermediğimiz takdirde, bizlerin de kalbleri mühürlenenlerden olma ihtimalinin uzak olmadığını da unutmamamız gerekir.
Dünya değerlerine sımsıkı sarılmakla insanın kalbini günah kirlerinden uzak tutmasının mümkün olmadığı bir zamandayız. Fitneye götüren bütün dünyevî güzelliklerin oldukça çekici olması hadisesi işimizi zorlaştırmaktadır şüphesiz. Ama zaman, imtihanı kazanmak için büyük çaba gösterme zamanıdır. Gün nefisleri susturmak, şeytanları insanlık değerlerimizden uzak tutmak günüdür. Bunun en kestirme yolu da, Allah’ı oldukça fazla zikretmek, ibadetleri ihlâs ve samimiyetle yerine getirmek ve günahların karanlıklara mahkûm eden tesirinden uzak kalmaktır.
Ölümlü dünyada aklı başında olan insanın kurtuluş için gidebileceği, kendini kurtarabileceği ikinci bir yol yoktur. Tek yol, İslâm’ın yüce hakikatlerini hayatın rehberi yapmak; tek yol, Rabb-i Rahîmin rahmet hazinesinden faydalanma liyakatını kazanabilmektir.
25.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|