Kurban psikolojisini belirleyen en önemli iki boyut acziyet ve fakrının farkına varmak ile birikmiş gerilimlerin ve gadap duygularının topraklanması ya da rahatlatılmasıdır. Bütün dinler ve hepsinin temel kaynağı olan İslâm gerek sosyal hayatta ve ferdi hayatta kurallarını yerleştirirken ve gerekse uygulamalarında insan psikolojisini nazara alan bir esneklik hali hep gözlenmektedir.
Bütün fiillerin şekli kısmı bir çerçeve çizmek açısından önemli olmakla birlikte o fiilin aslını ve özünü teşkil eden manalar ve bu anlamda Rabb-ı Kerim ile kul arasındaki sıcak ve samimi ilişki ve muhabbet bağlantısı hep ön plandadır. Bu anlamda Alemlerin Rabbı’na karşı içten olmak, samimi olmak, O’na muhabbetini her şeyin üstünde tutabilmek çok önemlidir. Bu yönüyle bakıldığında amellerin, yani kulluğu ifade amacı ile işlenen fiillerin niyetlere göre hüküm alması daha iyi anlaşılacaktır. Bu kesinlikle, kulluk vazifelerini yapmadan “Benim kalbim temiz” türünden ifadelerle ibadetlerde tembellik ya da umursamazlık anlamına gelmez.
Zaten, işin aslını samimiyet oluşturacaksa bu tavırların hiç birinde gerçek samimiyetin olduğundan bahsedilemez. Gerçek samimiyet, elinden gelen hassasiyet içinde kulluk vazifelerini yerine getirip bunun ardından ortaya çıkabilecek, net olarak belli olmayan şüphe düzeyindeki eksiklik ve noksanlıkları düzelteyim derken kulluk vazifesini asli mecrasından uzaklaştırmamak olmalıdır. Böyle bir durumda Rabb’ül Alemin ile kul arasındaki sıcak bir iletişimin ve muhabbeti ifadenin zemini olan ibadetler, sadece şekli unsurların ön plana çıktığı ve bütün sıcaklığını kaybetmiş, duygu boyutundan uzaklaşmış mekanik bir yapıya dönüşebilmektedir. Esas mesele bu ibadetleri emreden ve bu vesileyle kulun kendisine yönelip yakınlaşmasını arzu ettiğini bildiren Zat-ı Zül’cemal’i razı etmek, O’na muhabbetle yönelip muhabbetini celbetmek olmalıdır. O’nun huzurunda iken bütün alemlerin Rabbı’na dayanmış olmanın, Kâinat Sultanı’nın kendisi ile muhatap olup ilgilenmesinin ve huzuruna kabul etmesinin tarif edilmez mutluluğunu ve emniyet hissini yaşaması gereken kul, yersiz vehim ve vesveselerle bu mutluluk anını bir azaba dönüştürebilmektedir. Kurban ile ilgili sadece mülk alanında ya da planda ortaya konan tanımlamalarda da böyle bir sıkıntı ya da huzursuzluk ve vesvese hali kulun alemine yansıyabilmektedir. İbadetler yerine getirilirken kulun aleminde bir huzur ve rahatlama yerine huzursuzluk, endişe, sıkıntı hali varsa, bu durum tek başına ibadet esnasında şeytanın müdahalesinin işaretidir. Böyle bir durumda şeytanı devre dışı bırakmanın ve susturmanın en güzel yolu dinde zorluk olmadığını hatırlayıp, böyle bir zorluğun dinden değil şeytandan kaynaklandığını düşünüp düzeltme yönünde bir gayret içine girmemek ve oralı olmamak en akılcı yoldur.
Kulluğun en güzel yönlerinden biri de insanın Yaratıcı karşısında hep aciz ve eksik hissetmesi, O’na karşı sürekli boynu bükük ve mahcup vaziyette bulunmasıdır. Bu tarz bir ilişkide bu alemin yaratılış gayesini de yansıtan latif bir sıcaklık ve ince bir nezaket vardır. Kul açısından da ince ruhluluğun, kendini bilen bir konumun ve edep timsali bir duruşun tezahürüdür. O yüzden yaptıklarından ve ibadetlerinden emin olmayan, sürekli bir eksikliğin var olabileceği düşüncesi ile hep boynu bükük ve ama o huzurdan başka da gidecek yer olmadığının ve Zat-ı Zülcemal’i razı etmekten O’na dayanmaktan ve bütün yüreği ile O’nu sevmekten başka çaresinin olmadığının farkında bir duruş. Güven hissini amelinin eksiksiz oluşundan değil Gafur-u Rahim’e dayanmış olmaktan alan bir anlayış ve bu çerçevede, ibadet hayatında huzursuzluk vermeyen ancak Rabb-ı Kerim’e dayanma sonucunu doğuran tatlı bir belirsizlik. Böyle bir kulluk şuuru ve hep Rabb’ül Alemin’e dayanma ihtiyacı Yaratan ve kul arasındaki ilişkinin gerçek zeminine oturduğu hal olmalıdır. Kulun benlik, gurur ve kibir gibi edep dışı hallerden uzak şekilde ve hakiki kulluk şuurunda ulvi bir mutluluk, acziyetten kaynaklanan bir güven, dini ve dünyevi her halin, her yaşantının Halık-ı Kainat’a dayanıyor olmaktan dolayı bir anlam ve değer kazanmasını ifade eden bu durum, aslında insanın en ideal konumu ve onun bu alemde yaşayabileceği en iyi tarzı ifade etmektedir. Din kolaylık olduğuna göre dini hayatı zorlaştıracak şeyleri doğruya kanalize ederek o kolaylık zemininde hem dinin güzelliklerini yaşamalı hem de hayatımızı güzelleştirmeliyiz.
Bu yönü ile bakıldığında bayramın ne zaman olduğuna dair şekli tartışmalar ve ibadetin manevi huzurunu engelleyen haller bu çerçevede değerlendirmeli Kurban bayramının birlik ya da tevhid psikolojisine zarar vermemelidir. Böyle bir dönem yaşadık ve bunun ardından ruh dünyamızda olması gereken bütün kainatla bir olduğumuzu ve kainatın zerreleri ile cemaat haline namaz kıldığımızı ve maddenin zihnimizi örttüğü ölçüde sağlam dayanakları olmadığını hissetmek ve bir dahaki Kurban Bayramı’na kadar bu psikolojiyi tekrar güçlendirmek azmi ile ve bu duygularla yaşamaktır.
24.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|