Geçenlerde bir grup İsrailli bilim adamı, genler ve insan davranışıyla ilgili yaptıkları çalışmaları “Genes, Brain and Behaviour” adlı dergide yayınladılar. Çalışmada 203 kişi üzerinde yapılan testlerde kendilerine verilen paranın tamamını ya da bir kısmını bağışlama eğiliminde olanların yarıya yakınının AVPR1 adı verilen gen ya da bu genin değişkenlerinden birine sahip olduğu tesbit edildi.
Cenab-ı Hakkın cömertliği insanın genlerine kadar kodlaması gerçekten ilginç. Allah cömerttir, cömert olanı sever. Şu koca kâinatı hesaba gelmez sayıdaki mahlukatı için, hadsiz sehavet ve cömertliğinin tecellisi olarak envai türlü nimetleriyle doldururken, insanların da birbirleriyle münasebetlerini güzelleştirmek ve yardımlaşmayı artırmak için onların huy ve mizaçlarını ve daha nice duygularını çeşitli vasıflarla donatmış, hatta nesilden nesile aktarılmak üzere kader ve kudret kalemiyle en ince detaydaki genlere nakşetmiştir. Evet acz ve fakr içindeki ve her şeyden önce nefsini seven insana cömertlik gibi bir nimeti ihsan etmek de muazzam bir cömertliktir. Zaten şu dünyayı ayakta tutan da bu değil midir?
İnsan vücudunun idaresinde ve biyolojik faaliyetlerde maddî hususları ve irtibatları anlamak belki daha kolay. Fakat, genler ile psikolojik davranışlar arasındaki münasebeti ve çalışma şeklini anlamak gerçekten zor. Ruh, kalb ya da beynin veya onlardaki karar mekanizmasının, insanların binlerce yıldır yaptıkları bunca çalışmanın sonucu olarak ancak keşfedebildikleri genlerdeki ince detayları okuyup da ona göre davranması gerçekten muazzam bir mucize.
Aslında konumuz olmamakla birlikte genlerdeki eğilim yada meyelânın kader ile de bir bağlantısı var. Kader risalesinden de hatırlanacağı üzere meyelânın yaratılması veya sarfı hususunda Mâtüridî ve Eş’arî görüşleri arasındaki ince farkı anlamakta yardımcı olabilir.
Konu cömertlik ve cimrilik olunca ve de özellikle Kudüs Yahudi Üniversitesi Psikoloji bölümündeki araştırmacılar tarafından yapılınca araştırma daha da dikkat çekici hale geliyor. İsrail oğullarının tarih boyunca para konusundaki malum davranışlarının huy ve mizaç haline gelmesi ve bunun belki de daha derinlerde olması gerçekten ilginç. Tabi burada konu sadece İsrail oğulları ile sınırlı tutulmamalı. Onların her bir davranışı az yada çok diğer toplumlarda bir şekilde bulunuyor ve mutlaka ibret almamız gerekiyor.
Tarihten hatırlanacağı üzere İsrail oğullarının nankörlüğü meşhurdur. Cenab-ı Hak onlara verdiği hadsiz nimete ilave olarak çölde de bıldırcın eti ve kudret helvası vermişti. Zaman geldi bu açık mucizeden de Hz. Musa’ya (a.s.) şikâyetlerde bulunmuşlardı.
Yine Kur’ân’da geçen bir âyet de konumuz açısından dikkat çekicidir. Cenab-ı Hak Maide suresinde şöyle buyurur: “Yahûdi tâifesi, ‘Allah’ın eli bağlanmıştır’ dedi. Bu dedikleriyle kendi elleri bağlandı ve lânet olundular. Hayır, bilakis (Cenâb-ı Hakk’ın) eli açıktır, dilediği gibi verir.”
Kâinatı bir saray, yeryüzünü ise nimetleriyle lebaleb dolu bir nimet sofrası, insanı da bütün bu nimetlerden faydalanabilecek cihazlarla donatılmış olarak yaratan Cenab-ı Hakkın bunca ihsanına ve cömertliğine karşı, insan oğlunun nankörlüğü ve hezeyanı dikkat çekicidir. O taifenin asırlar boyu devam eden zillet ve paraya tamahkârlıklarında elbette o hezeyanlarının ve karşılığında lanetlenmelerinin payı büyüktür. Hadisenin tam yerinde ilmî araştırmalarla da irsî olduğunun tespit edilmesiyle mucize yeniden tasdik edilmiştir.
Bilindiği gibi cömertliğiyle meşhur Hâtem-i Tâî İslâma yetişememişti. Kabilesinin Müslümanlarla yaptığı savaşta kızı esir düşmüştü. Peygamberimiz (a.s.m.) Hâtem-i Tâî’ye olan sevgisinden ve ailenin asaletinden dolayı kızını serbest bırakmıştı. Aslında peygamberimizin (a.s.m.) bu davranışı cömertlik gibi iyi huyların da irsî olduğuna bir işarettir.
Şimdi akla şu soru gelecek: İnsanlar irsî olarak atalarından miras aldığı bu mizaçlardan ne kadar sorumludur? Ya da çaresi nedir? Çareyi Dokuzuncu Mektup’tan aktaralım: “İşte, tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler, “Haset etme, hırs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayı sevme.” Yani, “Fıtratını değiştir” gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz”; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.”
Elbette dünya malının kırılacak şişe parçaları; âhiret malının ise bâki elmaslar olduğunu idrak edebilen insan, fıtratındaki sehavet ve cömertlik ne kadar az olursa olsun, eşyanın hakikatını kavrayamayanların en cömertini de geride bırakacaktır.
24.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|